Zor, neye göre zor? Benim kaldırabileceklerimin ötesi mi, senin duvarlarının yıkılması mı? Yapamayacağına kendini inandırmak mı, yapmak için çabalamak mı?
Gün her doğduğunda bu zorlarla başlamak yorar. Hatta bazen insan ne yöne gideceğini bilmediği, sadece ufak bir ışık için kendinden bile ödün verdiği bir arayışın içerisindedir. Bu arayışta yolunu kaybettiğinde de önce isyan eder, sonra kendi yalnızlığına kucak açar. İster inanın, ister inanmayın ama insan bazen çok çabuk yaşlanabiliyor. Etrafında gördüğü, duyduğu ya da diğer duyularıyla algıladığı tepkiler ömründen ömür götürebiliyor. Bazen bir kaç müzik notası, bazen bir film, bazen bir tartışma... Hepsi ardı arkası kesilmeyen üzüntüler silsilesi yaratır şu ömür dediğimiz saniyelik sürede. Okuduğumuz kitaplardaki karakterler yerine bile gözyaşı döküp, kendimizden birşeyler feda ediyorken insan ömrüne uzun demeyeceksiniz herhalde? Farkındalığımın olduğu tek konu bu sanırım. Çünkü 'şu an' kavramı, geçen her saniyede bir kandırmacadan ibaret olduğunu bağırıyor. Bizlere de bu kandırmacaya uymak düşüyor.