Dolu dolu bir bölümle geldik. Keyifli okumalar.^^
Nilüfer - Caddelerde Rüzgâr
Çağan Şengül - 22
19. KABURGA KEMİĞİNDEKİ OYUNBAZ
Kaldırımların ufkuna gömülmüş bir avuç yazgı çizgisi vardı. O çizgiler, bir kadının nefes alışı ve verişiydi. O çizgiler, var olan düzeni bozuyor, bir oyunbaz olup kurdukları oyunu tepelerine yıkıyordu. Kaderin ördüğü ağlar, bir örümceğin ayaklarının altındaki neşterdi. Neşterin testereli yüzü, bir kasaturanın kabzasına saplanıp yangınlar çıkarıyordu. Sanki bir adamın dudaklarının arasına intiharın ezgisi gömülmüştü, o ezgiden çıkacak olan ruhumun yanan dallarıydı. O dallar, budaklanıp ruhumu ele geçirmiş bir sarmaşığa benziyorlardı ancak artık yok olmuşlardı, çünkü alevler, onları tüketmek istermiş gibi etraflarını sarıyordu.
Yılların tenime işlediği geçmişim, travmatik anılarımla bir bütün olmuş, soğuk nefesini enseme üflüyordu. Birisiyle çiftleşmek isteyen benliğim, titreyen bacaklarını iki yana ayırmış ve istediğini bekliyordu. Sanki gökyüzü ve yeryüzü birdi, birbirlerine karışarak lâcivertin en açık tonunu yaratıyorlardı. Gökyüzünün koyu lâciverti, yeryüzünün açık sarısıyla birbirine işleniyordu.
Göğüs kafesimden kopup kaçan burhanlarım, kırılmış olan kaburga kemiğime işlenmişti. Kaburgamın üstünde bir yara izi vardı ve o kemiklerden birisi eksikti, o parçayı çalan birisi vardı ve ben, onu çalan kişiye asla ulaşamıyordum. Onu çalan kişi, ruhumun parçasını çalanla aynı kişiydi. Kırık bir kaburga kemiğinin parçasını kim isterdi ki? Benim alevler akan göğüs kafesimin üzerinden kaburga kemiğimi çalmışlardı.
Kurumuş dudaklarım, içeride nabzımın ölçüldüğünü gösteren aletten gelen ritmik seslerle beraber hacim kazanmış, usuldan aralanmıştı. Dudaklarımın arasından nefes çekiyordum ciğerlerime, sanki burnumun delikleri tıkalıydı; ancak dudaklarımdan içine nefes çekmemi umursamıyordum. Gözlerimde, gözkapaklarımın üstlerine örtülmesi gerektiğini gösteren bir ağrı baş göstermişti son birkaç saattir ancak hiçliğin altındaydım. Uyku, yakama yapışmıştı lâkin koynuma esir düşmüyordu, zira benden nefret ediyordu. Bu yüzden, sadece boş gözlerle, şişmiş gözlerle, hemen altımdaki fayansları izleyebiliyordum.
Koluma bir serum takılıydı ancak bu serumun ne olduğu, ne işe yaradığı hakkında zerre fikrim yoktu. İçinde sakinleştirici olduğundan emindim ancak, bunu tahmin edebiliyordum. Sakinleştiricinin uykumu getirmesi gerektiğini de biliyordum, beni delicesine uyutacağını da biliyordum ama yine de, boş boş gözlerle etrafı izlemekten kaçınmıyordum. Gözkapaklarım ve başım öylesine çok sızlıyordu ki, ne kadar ağrı kesici verseler şu baş ağrımı, ne kadar sakinleştirici ya da uyku hapı verseler de uyumak istemezliğimi gideremezdi.
Usulca öksürdüm, öksürüğüm ciğerlerimden geldiğini belli eden bir sese sahipti. Hangi ara üşümüştüm de azmıştı şu hastalığım bilmiyordum ancak, boğazımın ciğerlerimden kopan biraz öksürüğe, benliğimin de halsizliğe ev sahipliği yaptığının farkındaydım. Boğazımı temizledim ve sertçe yutkundum, yutkunduktan sonra bakışlarımı fayanslardan kaldırdım ve karşımdaki iki kapaklı dolaba diktim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DO, ZİHİN OYUNU | MÂHÎ BİR
Gizem / Gerilim❝Bir travma, sizi nereye kadar ulaştırabilir?❞ Küllerinden doğan vardı, bir de ölümünün ardından küllerini gömen. Genç kadın ise ikisini de olamayacak kadar yaralıydı. Aybeniz Asya Akyüz. Ruhu, bir sonbahar ayında, yalnız bir bankta canice katledil...