Bir kere daha patronunun ofisine çağırılmıştı Su, bu sıralar patronun odasına çok çağırılıyordu ve bu genelde hayra alamet olmazdı lakin bu sefer pek de kötü olmayacaktı. Patronun ne söyleyeceğinden habersiz diyeceklerini duymak için merdivenleri çıkmak üzere yöneldi. Spiralli merdivenlerin aralarında kocaman boşluk oluşu kıza her seferinde yukarı çıkarken ya da aşağı inerken düşeceği hissini veriyordu. Merdivenleri çıkmayı bitirdiğinde koridorun sonundaki şeffaf camların ve bir kapının etrafını çevrelediği odaya doğru ilerledi. Kapının önüne yaklaştığında duraksadı ve uzun kahverengi saçlarını düzeltti, sonbahar gelmesine rağmen hava hala insanı en ufak hareketinde terletecek kadar sıcaktı bu yüzden kim bilir saçları ne hale gelmişti, yapabildiği kadar düzeltip derin nefes aldı ve kapıyı tıkladıktan hemen sonra içeri girdi.
Patronu Alper Bey, bakışlarını bilgisayarının ekranından kaldırıp çalışanına yöneltti.
''Hoş geldin, Su.'' dedi gülümseyerek.
''Hoş buldum, Alper Bey'' dedi Su, içindeki endişeyi sesine yansıtmamaya çalıştı. Alper ismini patronuna yakıştırmazdı pek, çünkü ona göre Alper genç birisine ait bir isimdi ama patron epey bir yaşlıydı ve bazen çok çekilmez olabiliyordu. Geçtiğimiz senelere kıyasla Su'yun çalışma performansı fazlasıyla düşmüştü ve Alper Bey bunu kızın yüzüne çarpmaktan hiç mi hiç çekinmiyordu. Kız bu sene neredeyse haber ajansına hiçbir içerik getirememişti. Tek yapabildiği Dünya'nın dört bir yanından ilginç ve çok duyulmamış -aynı zamanda kimsenin pek umrunda olmayan- haberleri çeşitli dillerden çevirip yayımlamaktı, bu makaleler de fazla tıklanmıyordu.
''Otur bakalım.'' dedi masasının önündeki koltukları göstererek
Buraya kadar, diye düşündü Su, muhasebeden tazminatımı alıp gitmemi isteyecek.
Yutkunarak oturdu ve koyu yeşil gözlerini patronuna dikti ağzının içine bakıyordu.
''CV'nde yazdığına göre İspanyolca biliyormuşsun'' dedi Alper Bey.
Su başka bir şey duymaya öyle çok hazırlamıştı ki kendini ''Öyle mi?'' cümlesi ağzından birden çıkıverdi.
Adam tek kaşını kaldırarak sordu, ''Bilmiyor musun?''
''Biliyorum, tabii ki biliyorum!'' kendini toparlamaya çalıştı, İspanyolcayı öğrendiğinde çok küçüktü, en son kullanmasının üzerinden de bir 3 yıl geçmişti. Dili büyük oranda unutsa da halledebileceğini düşünerek cevap verdi, patronu en zor ne isteyebilirdi ki? Hem en kötü çevirme uygulamalarından yardım alırdı.
''Voleybolcu Melissa Vargas ile röportaj çekmeni istiyorum.''
Su kaşlarını çattı, istediği röportaj yazılı değil videolu formattaydı üstelik. Kız, voleybolcunun her mikrofona konuşmadığını da çok iyi biliyordu, bu patronun ondan istediği açık ara en zor şeydi.
''Geçtiğimiz turnuvalarda büyük başarı yakalamasının ardından kız dillerden düşmüyor. Senin de İspanyolcanı kullanarak bir şeyler yapabileceğine inanıyorum. Bana farklı kimsenin bilmediği bilgilerle gel ki geçtiğin düşüşü unutayım.''
Su reddederse daha fazla iş hayatına bu şirkette devam edemeyeceğini biliyordu zaten reddetmesine fırsat kalmadan patronunun odasından atar topar yollanmıştı.
Spiralli merdivenleri inerek ortak ofiste bilgisayarının başına oturdu, ''Pekala Melissa seni bulmak ne kadar zor olabilir ki?'' diye fısıldadı aynı zamanda ulaşım bilgisi için en ufak e-posta, adres her ne olursa bulmaya çalışıyor, araştırıyordu.
Bulduğu yüzlerce postaya da bir umut yazdı, en son cevap alacağını beklemese bile haber ajansının onaylı hesabından voleybolcunun hesabına dm atmaya karar verdi. İşiyle uğraştığı sırada bu kadar hararetli ne yapıyor olabileceğini merak eden ofis arkadaşı Mert, kızın bilgisayarına bakarak konuştu ''Sen de mi Vargas hayranı oldun?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
next door, vargas
FanfictionÇocuk daha cümlesini bitirmeden telefonu kapamıştı Su, telefonu kapadıktan sonra mesaj gelene kadar geçen her saniye birer yıl gibi hissettirmişti ona ama mesaj geldikten sonrası hiç gerçek gibi hissettirmemişti ya iş arkadaşı onunla dalga geçiyordu...