0.5

167 24 189
                                    

Kısa boylu çocuğun neredeyse taşıyamayacağı kadar süslü kostümlerle donatılmış bedeni, kaybolmuş keman yayını bulması için bir oraya bir buraya yönelirken epey zorlanıyordu. Öte yandan sahnenin arkasının karanlıklığı görüş açısına da oldukça kısıtlayıcı olduğu o anda yapabileceği tek şeyin yere çömelip ağlamak olduğunu hissedebiliyordu oğlan. Belki de annesinin gazına gelip müzik gösterisine katılmamalıydı, bu onun için hiç iyi bir seçenek olmamıştı çünkü.

Göz pınarlarını ıslatıp yanaklarına inen sıvıyı sildi usulca. Güçlü olmalıydı, bu gösteriye katılması bile onun için büyük bir cesaretken kendisine hep aynı sözcük silsilesini sıralıyordu ağlamayacağım, kimse görmemeli, ağlamayacağım.

Böyle diyordu demesine ancak hala keman yayının varlığından bile haberi yoktu. Sahi, nereye koymuştu? Evden çıkmadan önceki anlık heyecanına kapılıp da mı unutmuştu onu? Bilmiyordu. Tek dileği o an o keman yayına ulaşabilmek ve az sonra adı duyrulduğunda gururla çıkmasıydı merdivenlerden.

Ancak keman yayını bulsa bile çekimser tavrını silemeyeceğini biliyordu. Kendini bildi bileli her zaman utangaç ve çekingen bir çocuk olmuştu hatta sadece çocukluk da değil, ergenliğinin ilk adımını atıp tam ortalarında bulduğu şu zaman diliminde bile hiçbir şey değişmemişti onun için. Annesi de kendisi de girişken ve daha sosyal olması için çabalıyordu.

"9/F sınıfından Sung Hanbin ve 9/C sınıfından Zhanghao'yu keman dinletisi için sahneye davet ediyorum."

Sunucunun bir yüksek çıkan sesi hep beraberinde alkışları da getirdiğinde, Hanbin iyice kendi etrafında bükülmüştü. Zaman geldi, diye fısıldadı kendisine ve stresinin bataklığında süzülmeye izin verdi.

"Evet zaman geldi." Duyduğu naif ses sadece onun duyabileceği şekilde kulağına aktığında omzunda hissedebildiği elle beraber kapkaranlık sahne arkasında yayılan ışık sızıntısı ayaktaki kahverengi gözleri görmesine izin verdi. O an şaşkınlıktan hiçbir şey düşünemezken adının Zhanghao olduğunu öğrendiği çocuk ekledi. "Yayımı al."

Bakışları gözlerinden aşağıya kaydığında çocuğun diğer elinin uzun ve ince yayı tuttuğunu gördü. Hanbin karanlıkta bile ne kadar kaliteli olduğunu görebiliyordu yayın ve çocuğun ona neden böyle güzel bir yayı kendisine verdiğini anlayamamıştı.

"Hadi al çabuk, bende bir tane yedek var." Sabırsız olduğu belli bir şekilde kıpırdanıp dururken sürekli yeni bir şey ekleyip duruyordu çocuk. Hanbin hızlıca ayağa kalkıp yayı eline aldığında ufak bir teşekkür çıktı ağzından. Bunun üzerinde karşısında ondan boyca uzun çocuk tebessüm etti.

Hanbin'in istemsizce elleri titriyor ve bunu yanında duran çocuğun görmemesi için içinden dualar ediyordu. Çok heyecan ve gerilmeden dolayı olduğunu tahmin ediyordu ancak ellerinin titremesi durmazsa çalamayacağını da biliyordu.

Tam o anda hiç ummadığı, ve hayatı boyunca tahmin edemeyeceği bir şey gerçekleşti; az önce ona yayını veren ve üstüne üstlük samimi bir gülümseme sunan çocuk, şimdi elini eline sarmalamış onu sahneye doğru çekiyordu. Hanbin ise şaşkınlıktan ne yapacağını bilemez şekilde sadece uzun çocuğun yönergelerine uydu.

"Çok mahcup hissettiysen yardımıma karşılık bir şey yapmanı kabul ederim Hanbin."

Şimdiki zaman sayılmazsa Hao'nun Hanbin'e dediği son şey buydu. Daha sonra ise ikisi de birbiriyle sohbete girmedi, Hao'nun yayı Hanbin'de, Hanbin'in kalbi ise Hao'da takılı kaldı. Bazıları için adaletsiz bir takas olsa da Hanbin her zaman Hao'nun onu unutmuş olduğunu bilse bile onla yaşadığı tek anıyı zihninde oynatıp oynatıp durdu.

art deco ⋆ gyurickyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin