Hissetmek.. Şu anda, burada gerçekten hissedip hissetmediğimi düşündüm. Hissetmiyor muydum yoksa hissizleşmiş miydim? Bir düşündüm; hissizleşmek..Bağımlılık gibi. Sigara gibi. Her dumanında kanına karışan nikotin gibi. Her geçen gün daha fazlası. Peki ya hissetmemek? Uyuşmak gibi. Alkol gibi. Sadece kısa sürelik bir uyuşukluk. Etkisi ise baş ağrısı. Değişen hiç bir şey yok.
Sevildiğini hissetmek nasıldı acaba?Peki ya sevgi, sevgi neydi? Herkes sevebilir miydi? Hangimiz seviliyoruz ki gerçekten. Hangimiz seviyoruz ki dokunmaya kıyamayarak. Kimisi canından bir parçaymışçasına sarılarak sever, kimisi ise gözleri, kelimeleriyle.. Peki ya diğerleri? Sevmeyi bilmeyenler. Küçükken ailesi tarafından sevilmeyenler sevemez sanırdım. O mis anne kokusundan mahrum, baba sevgisini tatmamış biri nasıl sevebilir diye düşünürdüm. Sevmeyi bilmemenin başka bir açıklaması yoktu. Ama şuan karşımda farklı bir hikâye vardı. Hareket edemeyen bir dil ama acısını bağıran gözler vardı. Sigarasını son kez içine çekti. Yağan şiddetli yağmur sigarasını bir anda söndürdü. Tam karşımda duruyordu işte. Buruk bir şekilde gülümsedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Tek bir kelimem kalbindeki kırıkları onarabilirdi ama dilim varmıyordu. Cümleler birleşmiyordu. Ona kızgındım, onunda bana olduğu gibi. Bir çok yanlışımız vardı ve tek bir doğruda birleşmeyi becerememiştik biz. Sahi ya biz gerçekten ''BİZ'' miydik ki? Gözler yalan söylemezdi. Gözlerine baktım. Eskisi gibi bakmıyordu bana. İç sesim girdi bir anda.
''O gözlerin kıymetini bilemedin.''
Haklıydı. Bilememiştim. Hikâyemizin sonunu düşündüm. Ama gene iç sesim haykırdı.
''Siz çoktan bittiniz.''