"Biraz durmak ister misin?" Onaylayan mırıltılar çıkardığımda durduk ve mavi suyun yüzeyinde süzülmeye başladık. Kayık sadece dalgalarla hareket ediyordu, elimdeki küreği ileriye uzattığım bacaklarıma bıraktım.
"Çok güzel, iyi hissettiriyor." Doğayı sevdiğini biliyordum, bu nedenle onu buraya getirmiştim ve amacıma ulaştığımda gülümsedim.
"Özür dilerim. Kötü zamanlar geçirdiğim için beni buraya getirdiğini ve mutlu olmamı istediğini biliyorum." Kafasındaki düşüncelerinin sonu gelmiyordu ve etrafını saran huzursuzluk sisi hiç dağılmıyordu. Kalplerimiz birbirine bağlı değildi ama benim kalbim ona bağlıydı, hissediyordum.
"Hyung, gitmek zorunda mısın?" Sesimde biraz bile umut yoktu, kabullenmek istemiyordum ama çoktan kabullenmiştim de.
"Biliyorsun, Jimin." Üzgün sesini duymak kanayan kalbimi daha da yaralamıştı.
"Gitmeden önce sana teşekkür etmem gereken şeyler var." Ne demek istediğimi anladığını biliyordum.
"Başkasına ait olan kalbimi nasıl bu kadar sahiplenebildin?" Gülümsedim, gülümsemem acı bir tat bıraktı dudaklarımda.
"Sahiplenmedim. Senin kalbinin sahibi asla ben olmadım, olamam. Ancak sen baştan beri benim kalbimin sahibiydin. Hep sana aittim hyung." Kısa bir sessizlik oldu aramızda. Minik bir kayıktaydık ve o benim önümdeydi. Sırtı bana dönük olduğu için daha rahat ifade edebilirdim duygularımı.
"Teşekkür ederim. Kısa hayatımın kısa bir zamanında benimle oldun ancak hayatımdaki bütün yalnızlığı sildin sanki. Yanındayken hep çok rahattım, bunun benim için ne kadar zor olduğunu biliyorsun. Sen de beni iyi tanıyorsun ve anlattıklarımın benim için ne kadar önemli olduğunu biliyorsun." Derin bir nefes aldım. Konuşmak çok zordu, kelimeleri toparlayamıyordum ve huzursuzluk hissi işimi her zamankinden zor kılıyordu. "Bu yüzden teşekkür ederim hyung. Hep sana ait olan kalbime çok iyi baktın. Umarım... Umarım gittiğin yerde kalbine iyi bakarsın. Fakat ben, bir gün olur da gelmek istersen diye kalbini kabul etmek için hep hazır olacağım."
Şu an zihnindeki fırtınaları hissedebiliyordum. Dalından kopan bir yaprak tanesi gibi savrulurken bana cevap veremeyişini anlıyordum. Onu bu kadar iyi tanıdığım için her hareketini anlıyordum ve kızamıyordum.
Sessizlik içinde kayığı iskeleye çekip bağladık ve yürümeye başladık. Yolun sonuna geldiğimizde ayrılacağımızı bilmek çok zordu, ne kadar onu bekleyeceğimi söylemiş olsam da geri gelmeyeceğini biliyordum. O da biliyordu.
"Sana sarılmak istiyorum." Yüzüne şaşkınlıkla baktım. İçimdeki onu iyi tanımama rağmen bunu tahmin edemeyen taraf harekete geçip tüm bedenimi sardı. Fakat bu uzun sürmedi. Boğazıma tırmanan ağlama isteğini güçlükle yutkunarak sonraya sakladım.
"İstemiyorum. Veda sarılmanı istemiyorum hyung çünkü sana veda edemem. Bu benim sonum olur." Hüzünlü bir gülümseme verdik birbirimize. Bu bizim sonumuzdu. Biliyorduk. Arkamı dönüp uzaklaşırken akan gözyaşlarımı durdurmadım.
Geçen yaz his man son bölümü izlerken bir anda yazıverdiğim bir şey