Bölüm İki : Cehalet

30 2 0
                                    

Arkadaşlar şuan kitap biraz daha monoton gidiyor fakat birkaç bölüm sonra olaylar artacak ve hız heyecan dorukta olacak.Bunlar sadece giriş bölümleri...Aynı zamanda iyi veya kötü olarak eleştirilerinizi bekliyorum bu arada şu yazım kurallarında konuşma bölümlerinde sıkıntılarım var belirtirseniz sevinirim :)

Gözlerimi ovuşturup kafamı yana çevirerek pencereden dışarıya bir bakış attım.Şuanda herşey yolundaydı ya da en azından herhangi bir sorunun olduğu gözükmüyordu.Üstümdeki yorganı kolumla ileri teperek yatağımda oturdum ve yanımdaki bardağı alıp birkaç yudum su içtim.Genelde yataktan kalktığım gibi yürüdüğümde başıma ağrı ve sızı geliyor halim kötüleşiyordu ancak annem bunun çözümünü bulmuş ,yataktan kalkma sürecinde daha ağır bir duruş sergilediğimde ve birkaç yudum su içtiğimde bu durum gün geçtikçe iyileşmeye başladı.Daha sonra aklıma buluşma geldi , üzerimi sakin bir tavırla değiştirdim ve lavaboda suyla yüzümü yıkayarak kendimi daha zinde hissetmemi sağladım.

Cesur ' un barınağına uğrayıp, her defasında adını unuttuğum üzerine binmemizi sağlayan minder yumuşaklığında ama çok geniş olan tahtalarla sağlamlaştırdığım aleti yıkamaya koyuldum.Sabunu bol bol kullanarak üzerindeki toz ve kirlerden arınmasını sağlamayı başardım.Daha sonra küçük bir parlatma dokunuşundan sonra kuruması için onu güneş alan bir yere bıraktım.Bulaşmanın birazdan gerçekleşeceğini bilmeme rağmen uyuşuk davranarak ,Cesur'un yanına gidip pençelerine ve gövdesine biraz masaj yapıyorum bundan çok hoşlanıyor ve daha hızlı koşmasını sağlıyor.Ona dün avladığım kuşu verdim. Nede olsa bugün çok enerjiye ihtiyacı var.Aklıma Cesur'la tanıştığım ilk gün geldi;

Yağmurlu bir günde akşam saatlerinde şuanki uyuduğu barınağında açlıktan ve korkudan ağlayan elim kadar küçük bir hayvandı.Ona annemlerden habersiz elma vermiştim elimden beslenmişti sonra yanımıza konan kuşa cırtlak yavru sessiyle kükremeye çalışarak onu benden korumaya çalışmıştı.Adını da tam o zamanda koymuştum.O günden bugüne çok şey değişti ama dostluğumuz hiçbir zaman bitmeyecek gibi...

Görev görev diye zihnimin zonglamasıyla Cesur' la birlikte acele ettik..Ağaç evde bizim ekibin tamamı bulunuyordu sorun yok onlardan da 5 dakika önce geldiklerini öğrendim.Ağaç evdeki küçük raftan eskiden çizdiğimiz kasaba haritasından bölgeleri paylaştırdık.Herkesi Cesur'la birlikte bölgesine bırakıyor ve nehrin yanında Mert ile birlikte düşünüyoruz.

Daha sonra Mert dudaklarını ıslatıyor ve değerli sözlerine başlıyor:

"Neden balıklar ?Neden suya zehir atıldı da tutulan balıklara önceden zehir atılmadı?Belkide bu suyun dibinde önemli şeyler vardır.Hatta o kadar önemli ki bu kadar fazla askeri güce sahip insanlar neden ırf şu nehre zehir atmakla uğraşsınlar ki?Bak Batu bu suda suyun dibinde önemli birşeyler var bunu da kesin köyün yaşlı bilginlerinden öğrenmişlerdir.Onları bizden alıp götürmüşlerdi biliyorsun!".ŞÜPHESİZ Kİ GERÇEKTEN ÇOK ZEKİ.

"Kesinlikle haklısın bunu denemeliyiz zaten kaybedecek birşeyimizde yok ama tüm suyu başka bir yere mi akıtacağız yoksa, ben diplere doğrumu dalacağım?"

"Suyu başka yere akıtmak daha güvenli ve mantıklı geliyor ancak bunu yaparken belgelere zarar gelebilir veya önemli malzemelere."

"Tamam bu duruma daha sonra bakarız şu an ekibin herkese haber verip,gelen yanıtları öğrenmemiz gerek."

Başıyla beni onayladı ve Cesur ve ikimiz ağaç eve doğru yürüdük.Varmamız uzun sürmedi merdivenleri yavaş adımlarla çıkıyor, ve bizim ekibin tamamını burda buluyordum.Yarısının suratı asıkken diğer tarafın gülümsemesi psikolojimi bozuyor.Ceketimi çıkartıp ağaç evin zeminine attım ve üstüne oturdum.

Gayet rahat bir tavırla:

"Vaziyetler nasıl?" diye soruyorum.

Arka taraflardan göremediğim ama duyduğum bir ses:

"Gerçekten berbat bu halk doğma büyüme ilkel biz her ne kadar bilgili olsakta sürekli halde insanlar sadece 'Bizi öldürmek isteselerdi,zehirle falan uğraşmazlardı' gibi yorumlar ediyorlar!"

Beynim otomatik olarak bunu söyleyenin MİNİK UFUK olduğunu yorumladı ve duraksamadan:

"Peki siz neden sırıtıyorsunuz?" diye sordum.

Lara:

"Her ne kadar halkın birçok kesimi buna inanmasa da bilgin dedelerin torunları ,buna inanmakla kalmıyor aynı zamanda tetbir almamız için önerilerde bulunuyorlar,ancak bu insanları tek bir noktada nasıl birleştireceğimizi tam olarak çözemedik."

Zihnimde şaşırmadığım bir şekilde POPÜLER MURAT belirdi.Karşılık verdim:

"Murat sen insanları nasıl yola getireceğini biliyorsundur.Belki bunun içinde yapacakların vardır."

diye tebessüm ederek soruyorum.

Murat ağzına bir yudum su alıyor ,yutkunuyor ve saçını düzelterek sanırım klasik şovunu yapacaktı.Benim yanıma doğru yürüyerek geldi ve:

"Bakın insanlar alışkanlıklarından zor vazgeçerler,mesela şuan biz bilgeler tarafından doğup büyümüş insanlara ilkel düşünmeyi öğretemeyiz ve yaptıramayız bunu çünkü,onlara doğumlarından beri objekltiflik,mantık ve strateji öğretildi.Ancak ilkel kesim ise erkeğe kurnazlıkların yakışmayacağını işini doğrudan halledeceğini düşündüğü ve inandığı için hiçbir şekilde başka insanların onları düşüncesinden farklı olabileceğine inanmazlar.Herkesi kendi düşüncelerine inandırmaya çalışırlar."

Kısa keserek:

"Ne demeye alışıyorsun?" diye çıkıştım.

"Demek istediğim,insanları bu saatten sonra öğrendiklerini değiştiremez,akıllarını çelemez ancak onları onların tabiriyle ikna edebiliriz."

dedi.

Kaşlarımı afallamış bir şekilde kaldırarak :

"Yaniiii?"

"Bir planım var mesela insanlara balıkları kanıtlamalıyız böylelikle inkar edemezler.ancak bu şekilde onları bu koruma işimize katabiliriz aksi takdirde onları bilgeler haline getirmemiz imkansız."

Mert gözlüğünün camını silerek :

"Bence çok haklı ormandan birkaç tane fare bulmalıyız.Onlara insanların kapısında zehirliği balığı yedirir.Farenin durumunu kendi gözleriyle fark ederlerse inkar edemezler."

Başımla onayladım:

"Herkese bugünkü gönüllülüğünden dolayı tebrik ederim,yarın yine burada buluşarak.İnsanlara bunları kanıtlama işini hallederiz.Belki bu sayede nehirden uzak dururlar."

Daha sonra duraksadım ve bunlarla uğraşmaktansa balıkları ve nehir suyunu başka bir yere taşımayı böylece istedikleri kadar,inanmasalarda onlar bu balıkları yiyip zehirlenmeleri önlenirdi.Herkes yavaş yavaş ayaklanırken :
"Durun bir planım var,biz Mert 'le birlikte hem suyu hemde balıkları başka bir yere taşırsak,inanmasalar bile bu onların balkkları yeme uğraşını bitirir.Sorunu çözmüş oluruz."
Arka taraflardan bence de bu daha mantıklı diyen fısıldaşmalar duyuldu.Ancak Murat kendince bize milleti daha çok ayaklandıracağımızı savundu.Haklıydı ama aksi durumda da öleceklerdi sanırım bu daha mantıklı.

Biz her ne kadar insanlarımızı düşünsek de onlar bunları anlayamayacak kadar düşüncesiz.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 16, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

MÜCADELEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin