Gözlerimi aşağıdan gelen seslerle açtım ve yattığım yerden doğruldum. Dün o kadar yorgundum ki odaya çıkar çıkmaz uyuyakalmışım.
"Günaydın bebeğim"
İki haftadır yaptığım gibi güne bebeğimi severek başladım. Artık 3 aylık olmuştu ve onunla yeterince iletişimsiz kalmıştık bundan sonra olabildiğince onunla konuşacak ve sevildiğini hissettireceğim.
"Yaaaa Chan uyanmıştır diyorum sen niye beni dinlemiyorsun ki. Bak gördün mü uyanmış işte"
Hyungum eşine atışa atışa odaya girdiğinde kocaman gülümsedim.
"Günaydın hyung"
"Günaydın sincabım iyi uyudun mu?"
"Uyudum uyudum çok rahattı yatak teşekkür ederim"
"Ya şapşal şey ne diye teşekkür ediyorsun hadi gel bahçeyi hazırladık kahvaltı yapalım"
"Tamam hyung yüzümü yıkayıp geliyorum hemen"
Onlar odadan çıktıktan sonra ihtiyaçlarımı giderip üzerimi değiştirdim. Odayı da toparladıktan sonra aşağıya indim bahçeden gelen seslerle oraya ilerlediğimde hyunglarımın yalnız olmadıklarını fark ettim. Sırtları bana dönük iki kişi daha vardı.
"Ah Jisung gel bebeğim. Bunlar komşularımız Felix ve Minho hyung. Onları dün kahvaltıya davet etmiştik sorun olmaz değil mi?"
"Hayır hyung sorun olmaz"
Misafirler bana döndüklerinde gördüğüm sarışın bedenle oldukça şaşırmıştım.
"Ah sen o günki omegasın değil mi bebek nasıl?"
"E-evet benim. O sayende iyi. Kusura bakma seni burada görmeyi beklemiyordum"
Söylediklerimle başını sağa sola sallayıp gözleri kısılıncaya kadar gülümsemişti.
"Bir dakika bir dakika siz nereden tanışıyorsunuz ve Felix ne bebeğinden bahsediyor Jisung?"
Changbin hyungun sesiyle ürkek adımlarla ona doğru yaklaştım. Ona daha önce söylemediğim için çok kızacaktı hele bir de o gün intihar etmeye çalıştığımı bilse beni bir saniye daha yaşatmazdı. İstemsizce gözlerim dolmaya başladı.
"Hyung ben.... ben hamileyim"
"Ne demek hamileyim Jisung?"
"Hamileyim işte hyung ben öğreneli de çok bir zaman olmadı ki"
"Ay başıma ağrı girdi gel otur öyle anlat. Hem Felix bebeği nereden biliyor?"
Bu sözler üzerine yutkunup gözlerimi adının Felix olduğunu öğrendiğim omegaya çevirdim. Bakışlarımdaki çaresizliği fark etmiş olacak ki yaptığı konuşmayla ona bir kez daha minnettar oldum.
"Hyung hani ben geçen ay Jeongin'in ailesiyle tanışmak için Busan'a gitmiştim ya o zaman karşılaştık biz Jisungla. Çok bitkin görünüyordu karşıdan karşıya geçerken birden bayıldı ben de hemen onu hastaneye götürdüm. Açlık ve yorgunluktan bayılmış. Bir de bebişte üstüne eklenince bedeni kaldıramamış. Ben de o uyanıncaya kadar başında bekledim böyle tanıştık yani"
"Ya ben sana ne diyeyim Jisung ilk günden beri yanıma almak istemedim mi ben seni? 2 aydır ne yapıyorsun sen orada kendine? Neden gelmedin benimle? Ya sana bir şey olsaydı? Seni geçtim ya ona bir şey olsaydı?"
Bu sözlerle daha fazla dayanamadım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bir elim boynumdaki kolyeyi bir elim karnımı sardı. Kendimi durduramıyordum. Nefeslerimin arasında "Biliyorum ha-haklısın ama Moonbin oradaydı. Bı-bırakamazdım ki" dedim çaresizce. Onun da gözleri dolmuştu. Chan hyung beni kucaklamış ve saçlarımı okşayarak konuşmaya başlamıştı.
"Güzelim ne desem boş biliyorum. Seni anlayabilmemiz mümkün de değil. Ama sen böyle yapınca o geri gelmeyecek ki. Moonbin seni böyle görse ne kadar üzülürdü bir düşün. Üstelik bir de şimdi hamilesin kendine daha çok dikkat etmelisin tamam mı? Artık yalnız değilsin bu bebişi birlikte büyüteceğiz anlaştık mı?"
"Anlaştık hyung"
Göz yaşlarımı sildim ve hepsine gülümsedim. Biraz daha ağlaşıp sarıldıktan sonra hep beraber kahvaltı etmeye başladık. Üzerimde hissettiğim bakışlarla çaprazıma baktığımda Minho denen o alfayla göz göze geldik. Gözlerimin renginin değiştiğini hissetmemle elimdeki çatal masaya düştü. Üstelik gözünün rengi değişen tek kişi ben değildim onun da göz rengi değişmişti. Ruh eşimle böyle tanışmak çok garipti daha yeni sevgilimi kaybetmiştim üstelik bir de hamileydim.