"Bunlar ne böyle!" masamın üzerinde dizilmiş olan bir sürü çiçekle bakışıyordum. Her renkte, her tipte çiçek masamın üzerindeydi ve hem sınıfın içindeki öğrenciler, hem de sınıf kapısının yanında geçen diğer öğrenciler masamın üzerine bakıp, birbirilerine fısıldama yapıyorlardı.
Sol elimi sinirli bir şekilde yumruk haline getirmiştim ve çiçeklerin olduğu tarafa sinirli halime bir sert yumruk vurmuştum. Ardından tüm çiçekleri bir hışımda kucağıma almıştım ve çöp kutusunun yanına gitmiştim. Ama aklıma gelen şeyle duraksamıştım. Şu an elimde bir sürü çiçek vardı, bunlsrın hepsi çöp kutusuna sığmazdı ki! Sinirle geri dönmüştüm ve arkama bile bakmadan sırama doğru adımlamata başlamıştım.
Her adım attığımda kucağımda düşen çiçekleri umuruma bile almıyordum. Masamın önüne vardığım zaman tüm çiçekleri bir hışımda masaya fırlatmıştım ve sırama oturup bunları ne yapabilirim diye düşünmeye başlamıştım. En iyi fikir bunları bir poşete doldurup sokaktaki çöp kutuşarına atmak fikriydi.
Son bir haftadır durmadan saçma sapan mektuplar almaya başlamıştım. Bunların kimin tarafından gönderildiğini bilmiyordum, çünkü anonim olarak veriliyordu. Karşıma çıkıp "Senden hoşlanıyorum!" diyecek kadar cesareti bile yoktu! Peh!
Bir yerlerden bulduğum poşetlerin içine çiçekleri teler teker doldurmaya başlamıştım. İyiki zil daha çalmamıştı, yoksa öğretmenin önünde böyle şeyler...
Kimsenin yüzüne dahi bakmadan, elimde iki, üç tane çiçek dolusu poşetle sınıftan çıkmıştım ve aynı şekilde -kimsenin yüzüne dahi bakmadan- okul dışına çıkmıştım ve ardından sokaka.
Hemen yan taraf bulduğum bir çöp kutularına doğru adımlamıştım ve elimdeki poşetleri hiç düşünmeden onların içine fırlatmıştım. Aslında, diğer taraftan çiçeklere yazık oluyordu, bu yüzden garip hissediyordum. Ama yinede böyle birşeyin yapılması beni oldukça sinirlendirmişti ve utandırmıştı işte!
Ellerimi cebime sokarak sessiz ama hızlı adımlarla okula doğru yürümeye başlamıştım. Okul bahçesine geldiğim zaman ayaklarımı durdurmuştum ve oluşan kalabalığa kaşlarımı çatarak bakmaya başlamıştım. Seslerden anladığım dolayısıyla bir çocuğu dövüyorlardı.
Ayaklarımı daha hızlı atarak kalabalığın önüne gelmiştim. Arada olan kişileri iterek oluşan kalabalığın kimden sorumlu olduğuna bakmaya çalışıyordum.
"Sen ne hakla benim sevdiğim çocuğun masasına bir sürü çiçekler bırakırsın, orospu çocuğu ?!" duyduğum sesle gözlerim kocaman açılmıştı. Bu ses okulumuzun kabadayısı olan Kim Taehyung'un sesiydi. Önümdeki adamları daha hızlı iterek geçmiştim.
Şu an karşımda, yerde kanlar içerisinde olan çocuk ve ona durmadan tekme atmaya devam eden bir kabadayı vardı. Hiç acımadan, çocuğun haline üzülmeden vurmaya devam ediyordu. Ayağının altında olan çocuk her ne kadar "özür dilerim!" diye bağırsada o bunu umursamıyordu ve vurmaya devam ediyordu.
Onun bu vahşeti tüylerimi diken diken ederken, kimsenin buna karşı çıkmaması, üstelik, telefona kaytetmesi oldukça sinirlerime dokunmuştu. İşte o zaman kendime engel olamamıştım ve "Dur!" diyerek çıkış yapmıştım.
Neden böyle yaptığım çok belliydi, bence. Böyle bir vahşete tahammülüm yoktu. Başka birinin ayağları altında kimsenin dövülmesini öylece izleyemezdim. Çocukluğumdan bu yana buna hep karşı geldiğimi bilmişimdir. Ve bundan sonrada böyle olacağına çok eminim.
Bahçede olan herkesin, aynı zamanda bu kabadayının gözleride beni bulmuştu. Çok alçak bir ses tonuyla "Jungkook..." söylemişti. Arka tarafta izleyenlerin duymadığına eminim ama ön taraflarda olan herkesin bunu duyduğunu biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerin aydınlatır geceyi [TAEKOOK] [Texting +Düz Yazı]
Teen FictionOkulda herkesin korktuğu, çekindiği, kabadayı kişi Kim Taehyung, okulun saf, eğlenceli, çocuk ruhlu, temiz kalpli çocuğu Jeon Jungkook'a aşıktır. ••• İlk başlarda düz yazıyla başladım ama hikayede daha fazla texting bulunmaktadır. Hikaye bana özgünd...