Mektubuma yazdığım son cümleyi noktaladım ve uzun uzun kağıda baktım. Yer yer gözyaşlarımdan ıslanmış kağıt mürekkebi dağılmış, yer yer parmak uçlarımdaki kesikler yüzünden kırmızıya boyanmış o kağıda. Hayatımı sona erdirirken geriye bırakacağım tek şey bu kağıttı. Sahil kenarında oturduğum banktan kalktım yavaşça. Usul usul ölüme ilerlemeye başladım.
15 dakika kadar yürüdükten sonra kendimi evimin çatısında buldum. Buradaki anılarıma veda edip bir yenisini eklemem gerekiyordu. Çok değil sadece birkaç ay önce burada oturup sabahlara kadar sohbet ettiğim arkadaşlarım, yıldızlara bakıp hayaller kurduğum bir sevgilim vardı. Artık hiçbirinin olmayışı içimi sızlatsa da artık bunun önemi kalmayacaktı. Kelebek mezarlıklarıyla dolacaktı kesilen bileklerim. Ben yıldız olacaktım. Her şeye rağmen parlayan ve hiç umudu kalmamışken insanların ona bakıp dilekler tuttuğu bir yıldız.
Biraz daha duygusallaşırsam bunu yapamayacağımı fark ettim. Sadece yap ve kurtul. Sadece yap ve kurtul. Sadece yap. Sonsuza dek kurtul.
Arkamda bırakacaklarımı düşünmek istedim son kez. Arkamda kimse kalmayacağı gelince aklıma dudaklarımdan çıkan ufak bi' küfre eşlik eden bir sigara yaktım. Son sigaramdı, biliyorum. Son gözyaşlarımdı bunlar, biliyorum.
İntiharı bilirsiniz, çoğu kişi için kulağa yanlış, günah, abartı, acımasız, ergence ve kötü gelir. Aslında sadece acı çeken bir bedenin içine hapsolmuş ruhun vaktinden önce kurtulması, özgürlüğüme kavuşması gibi geliyor bana.
Aslında ruhum çoktan astı kendini. Bedenim ne zaman pes edecek diye bekliyordum. Bugünmüş. 29 nisan.
Bu gece gidiyorum buradan ardımda koca bir ben bırakarak. Ağıtlar ve övünçlerle geçiyorum aranızdan dört tahta arasında. Şimdi en çok istediğim yerdeyim. Dualarınızı duyabiliyorum, kulağım çınlıyor iyi niyetlerinizden. Her biriniz yalanlarla süslü haklarınızı helal ediyorsunuz. elleriniz önünüzde bağlı önümde eğilemiyorsunuz bile. Kimileri alkış bile tutuyor bana. Ölümlerin en güzeline sahibim. Sessiz sakin ve anlamlı. Soluksuz kaldığım her anı yeniden hatırlıyorum. ilk aşk ,ilk dokunuş, ilk sevişme... İnsan hep ilklerde soluksuz kalırmış anladım... Bu benim ilk ölümüm ve soluksuzluğum...
Sarmaya çalıştığın yaralar vardı ya, ne oldu onlar?
Daha çok kanıyorlar şimdi di'mi.. Biliyorum...
Peki gülerken birden ağlamaların.. Şimdi gülemiyorsun da sanki...
Peki uzun uzun yaptığın konuşmalar, bitmek bilmeyen saçmalamaların, dinlediğin müzikler.. Kapatsana şu şarkıyı, hep aynısı çalıyor. Derdin ne?
Bağırdın ya o kadar, rahatladın mı? Rahatlamadın. Bir de kendini atman lazımdı senin ama yapamadın. Hani nerede o içli vedaların? Nerede yazdığın ölümün? Nerede hani?
Hani neredesin sen? Niye ölü gibisin, niye konuşmuyorsun artık?
Ne oldu sana... Niye böyle oldun... Yapmasana şunu, yapma.
Kelebeklere ne oldu? Kanatları mı yandı yoksa hepsi birden mi çürüdüler?
3 günlük ömürleri dolmadan... yapma...
Balıklarına ne oldu. Suları mı kirlendi, dalgaları mı çoğaldı, ne oldu?
Sana ne oldu? Söylesene... Ya da söyleme boş ver. Atla aşağı bitsin ve gitsin.
Son nefesimi çektim içime, ciğerlerimi dolduran soğuk havadan aldığım cesaretle bıraktım kendimi gökyüzünden aşağı. Yıldız olacağım. Ve yıldızlar ağlamaz.
aynen bu da bu kadardı. sorularınız varsa ya da kafanızı karıştıran bir kısım cevaplayabilirim.