2 || chapter two

274 24 103
                                    

Leya, bir istiridye misali titreyen gözlerini açtığında nerede olduğunu sorguladı bir süre boyunca.

Ardından başına saplanan ağrı; kurumuş boğazından çıkan çatallı sesiyle, acıyla bir çığlık kopartmasına neden oldu. Başına çekiçle defalarca vurulmuş gibi hissediyor ve bu acı hakkında hiçbir şey yapamadan, sadece bağırıyordu.

Göz yaşları çenesinden süzülüp tişörtüne damlarken, eliyle başını sıvazladı. Alnının sağ köşesinde hissettiği ıslaklık ile elini hemen çekerek gözlerini eline çevirdi.

İşaret parmağına bulaşmış olan kırmızı sıvıyı görmesiyle içinde oluşan mide bulantısı ve stres yüzünden daha büyük bir çığlık attı.

Boğazının yanmasıyla dudaklarını birbirine bastırdı ve gözlerini kapatarak bir süre sessizce durdu. Sessizliğini sürdürdüğü esnada arka tarafından acı bir ses duydu. Duyduğu ses, çaresizlik ve acı ile karışmış bir adama aitti.

Paramparça olmuş bu uçakta bir nefes daha olduğunu öğrenmesiyle içine su serpilen Leya, kendini daha dirençli hissetti. Üstüne yığılmış çantayı ufak hareketler ile iterek yutkunduğunda kendini yuvarlandığı koltuğun altında doğrulttu.

O nefes kesilmeden yanına ulaşmalıydı.

Bu yüzden belinin ağrısını umursamadan koltuğun ucuna tutunarak kaldırdı kendisini. Uçak düz bir biçimde düşmüş, sağa doğru hafif yatık gibiydi. Kesinlikle yere çakıldık diye düşündü Leya.

Sızlayan bacaklarını umursamadan sendeleyerek kalktı. Sıkışmış olan bacakları tir tir titrerken, kafasını eğdiğinde bacaklarında birkaç tane cam kırığı gördü.

Dudaklarını gerginlikle birbirine bastırarak korkunç hale gelmiş yanındaki yaşlı çifte baktı. Nabızlarını kontrol etmeye bile gerek duymadan üstlerinden atlayarak koridor bölümüne ulaşmıştı. Koridorun hizasında yamulmuş bir koltuğa dayanırken nefes alış verişini düzene sokmaya çalıştı.

Başı feci şekilde dönüyordu. Güçlü olması için kendisine öğütler verirken, korkunç hale gelmiş insanlara göz gezdirdi. Ardından oturduğu koltuğun arkasındaki kişiye bakmak için gözlerini oraya doğru çevirdi.

İlk koltukta alnı kandan gözükmeyen yaşlı, sarışın kadına baktı. Kafasını çarptığı fazlasıyla belli oluyordu. O kadar kötü gözükmediği için nabzını kontrol etmeye karar verdi. Kadının nabzının atmadığını hissettiğinde tüyleri diken diken oldu. Soğuk kanlılığını korumak için çaba sarf ederken ikinci koltukta oturan orta yaşlı adamın her yerine cam kırığı saplanmıştı ve durumu berbat görünüyordu. Leya, kontrol ettiğinde adamın nabzının atmamasına pek şaşırmamıştı.

Adamı da es geçerek, kafası uçağın kenarına dayanmış gözleri kapalı olan kıvırcık saçlı çocuğa baktı. Tüyleri diken diken olurken, alnındaki yaraya dikti gözlerini. Kendisinin de kafasında bir yara vardı. Göğsünün inip kalktığını görünce heyecanla oğlanın bileğini tutarak nabzını kontrol etti. Parmaklarının altında hissettiği kıpırtı ile kocaman gülümsedi.

Yanında bir nefes vardı.

Çocuğun bileğini bırakarak, elini yanağına koydu. "Hey, beni duyuyor musun?"

Çocuk ses vermese de belki yarım saat tekrar tekrar sordu. Kafasını bir köşeye dayamış oğlanın uyanmasını beklerken sorusunu tekrar etti. Kıpırdanan çocuğu gördüğünde tekrar elini çocuğun yanağına koydu.

Amacı kendi korktuğu gibi çocuğun da korkmamasını sağlamaktı. Gözlerini açtığında elaları hisseden Leya'nın içi titredi. "Ben-ben buradayım. Lütfen korkma."

trouble, leyçaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin