Yüzümü binbir ışınıyla kesen güneş ışınlarına mırıldanarak uyanırken her yerimin sanki dövülmüş gibi ağrıması da cabası bir şekilde kaldırmıştım kafamı koyduğum yerden.
Gözlerimi yavaş yavaş açmamla birlikte kulağım dolan mırıltıların yükselişi yüzümü buruşturmama sebep olurken, Bay Min'in ufak çaplı söylentileri de kulağıma ulaşmayı ihmal etmemişti tabii ki.
''Hwang Bey, dersime teşrif ettiğiniz için çok sağ olun. En azından bu da bir gelişme, zamanlamayı yakında tutturacağınızı düşünüyorum. Teneffüs zili çaldı çıkabilirsiniz.''
Tepkimi çok da olsa belli etmeden sonunda ayağa yalpayarak kalktım ve yanından adeta parmak uçlarımda yürüyerek geçtiğimi söyleyebilirdim.
Dediği gibi en azından zamanlamayı tutturmuştum, daha kötüsü de olabilirdi.
Spor hocasıyla anlaşıp sonraki ders basketbol turnuvamızın öncesinde ısınma yapmak için izin aldığımı unuttuğumu son anda hatırlamam bugünümü bok etmeme sebep olacak en büyük etkenlerden biriydi.
''Serseri herif.''
Bay Min'in arkamdan söylediklerine aldırmadan koşturarak koridordan uzaklaşıp bahçeye doğru giderken, bizimkilerin duvarın tepesine bir kuş sürüsü gibi teker teker oturmuş olduğunu görmüştüm.
Bahçe içerisinde on- on beş kaykaycının kurduğu rampalardan tek tek kayışlarını izlediklerini fark ettiğimde kafamdan aşağıya kaynar sular dökülmüş gibiydi.
Yanlarına doğru yaklaşırken elindeki basket topunu tek parmağında büyük bir dikkatle çeviren San'a yönlendirmiştim sözümü.
''Ne oluyor burada?''
San derin bir nefes verip ondan hiç görmediğim o umursamaz ifadeyi takınırken, kedi gibi keskin gözleri gözlerimi bulmuştu.
''Pratiklerinin bitmesini bekliyoruz Sam.''
Evet taşlar yerine oturuyordu, bir tartışma ortamı oluşmuştu ve o da kızgınlığında hep bana seslendiği gibi değil de böyle durumlarda seslenmeyi tercih ettiği ismimle seslenmeyi tercih etmişti.
''Bugün ve tam olarak bu saat için izin almış olan biziz, onlara bu yetkiyi kim veriyor?''
Sinirden ve olağanüstü her yere yayılan sıcak hava dalgası yüzünden alnıma yapışmış olan saçlarımı geriye atarken, San ise elindeki topu bana doğru fırlatmayı tercih etmişti.
''Yetkiyi kim veriyorsa o sarışın küçük bebeği öyle bir pohpohlamış ki, o güzel suratına basketbol topunun her bir çizgisini geçirmemek için zor durdum.''
Sırtımı San'a doğru dönerken, arkadaki kaykaycıları tek tek gözden geçirmiştim önce. Birkaç tane sarışının olması işimi zorlaştırırken, onlara hangisinin olduğunu göstermelerini istemiştim.
Onlar parmaklarıyla çocuğu gösterdiğinde adımlarımı sarışın çocuğa doğru yönlendirip, sözlerimi hazırlıyordum.
Elimi ona doğru uzatıp omzuna dokunduğumda ayakta öylece dikilen çocuğun bana doğru dönmesi bir olmuştu.
Gözlerim dünkü tanıdık yüzü görmemin şokuyla açılırken kendime davamı unutmamam için kırk bin kez içimden tekrarlamıştım.
''Elini omzumdan çekmeyi düşünüyor musun, bir k-dramada değiliz çünkü.''
Oldukça ters bir mizaçla söylediği sözler gerçeğe dönmeme sebep olurken, bir yandan Tanrı'yı kıskandıracak kadar olan güzelliği karşısında cezbetmiş olduğu gözlerimin sileceklerini açıyordum.
''Bu cürreti nereden buluyorsun?''
Bir elimi belime atmış bir yandan tek kaşımı kaldırmış bir şekilde ona bakarken, o ise oldukça rahat bir tavır sergileyerek ayağının altındaki kaykayı elleri arasına alıp hemen arkasındaki duvara zıplayıp oturmuştu.
''Peki sen bana böyle hesap sorabilecek cesareti nereden buluyorsun?''
Masum ve bebeksi yüzünün ardındaki şeytan gözlerinde ufaktan belirmeye başladığında, her ne kadar sinir olacağım bir adım atmış olsa bile hoşuma gittiğini inkar edemezdim.
''Basketbol Kulübü başkanı olmaktan buluyorum bu cesareti, senin için yeterli mi?''
Biraz düşünürmüş gibi yapıp bir bacağını diğer bacağının üstüne atarken, gıcık bir gülümseyiş belirmişti dolgun dudaklarında.
''Yani ben de Kaykay Kulübünün başkanıyım ne ifade ediyor? Karşıki dağları siz mi yarattınız beyefendi bu ne böbürlenme bu ne kasılma?''
Yanına birkaç adım atıp aramızdaki mesafeyi iyice daraltırken, gözlerindeki bakışın değiştiğini an ve an farkedebiliyordum.
''Karşıki dağları ben yaratmadım fakat,'
Ayağımın altında yer alan bir adet kaykayı sağ ayağımla kendime doğru çekerken cümlelerime devam etmiştim.
''Daha dün başladığın bu okula yıllarını vermiş birisinin yerinde haraç keser gibi davranırsan seni küçük,'
Bir elimi onun çenesine doğru uzatmış işaret parmağımla ise yere bakan yüzünün bana bakmasını sağlayıp, yüzünü havaya kaldırmıştım.
''Sana bu okulu dar etmekle kalmaz, baktığın her yerde göreceğin o yüz olurum.''
Ayağımın altındaki kaykayı hızı bir hamleyle yukarıya doğru atarken boşta kalan elimde ise onu kapmıştım. Ellerimin arasında olan kaykayı son darbe olarak gitmeden önce sarışın çocuğun ellerini uzatırken, keskin bakan gözleriyle buluşan gözlerimizin ardından adımlamıştım.
Fakat verdiği cevap duraklamama sebep olmuştu.
''Şu an bile oynadığın mekanı dar edip, seni bu duruma soktuysam ..'
''Sen bana öyle bir şey yaptığında sana neler yaparım düşünebiliyor musun?''
''Hwang Hyunjin?''
*
ARKADASLAR SEK ERKEK FELIX YANİ ANLIYO MUSUNUZ YÜKSELİYORUM YAZARKEN
HEM LAF SOYLEYİP HEM İCİNDEN FELIXE ASİK OLAN HYUN BEN SENDEN RAZIYIM!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Create your boyfriend! °hyunlix
FanfictionMerhaba! Erkek arkadaşını yarat uygulamasına hoş geldin! Çizimlerine yansıyan o genç adamı bulmaya ne dersin?