saatlerdir uykusuz kalmaktan ve ağlamaktan berbat hale gelmiş gözlerini ovuşturduktan sonra üşüdüğünü hissederek ellerini siyah ceketinin cebine soktu felix. sabah olmak üzereydi ve hala eve gitmemekte kararlıydı. kendisiyle inatlaşıyordu. geceden beri kayalığın üzerinde oturmuş düşünüyordu olup bitenleri. kayalığa vuran dalga sesleri bile zihninin içerisine giremiyordu. aklındaki tek şey minhonun nasıl onu aldatmış olabildiğindeydi.minhonun açıklamasında ve söylediklerinde doğruluk payı arıyordu, fakat söyledikleri doğruysa o zaman son iki haftadır neden felixe soğuk davrandığını da açıklamalıydı. çünkü sevgisini yitirmiş olduğu için aldatmayı seçmesi felixe daha mantıklı geliyordu.
içine çektiği nefes ruhunu daraltırken telefonunu çıkardı cebinden. kilit ekranını açıp bildirimlere baktı. numarasını silmeye kıyamadığı minhonun mesajlarını görünce gözleri doldu yine. gece boyunca sayısız mesaj atmıştı minho. oflayarak şifreyi girip bildirime dokundu. başkasıyla olmak isterken neden bu kadar çabalıyor diye düşündü. bu kadar uğraşmasına anlam veremiyordu. ayrıca kabullenemiyordu yaptığını. birbirlerine verdikleri sözler aklından geçtikçe delirecekmiş gibi hissediyordu. ve başına gelene rağmen nefret edemiyordu minhodan.
birkaç dakika boyunca mesajları okuduktan sonra kalkıp evin yolunu tuttu. okuduğu her mesajı tarttı kafasının içinde. felix hislerine güvenen biriydi ve bu olay gerçekleşmeden önce de minhonun iki haftadır değişen davranışları dolayısıyla ondan soğuduğunu düşünmüştü. dün bilinmeyen numaradan gelen mesaj ise minhonun soğuk tavırlarını tamamen açıklıyordu.
bu farklı duygularını chrise de anlatmıştı. yüksek ihtimalle chris bu yüzden minhoya asla güvenmemişti aldatma konusunda. gösterdiği büyük tepkinin sebebi buydu. felix öyle düşünüyordu.
yağmur bastırmaya başlayınca adımlarını hızlandırıp siyah kapüşonunu başına geçirdi. bayık gözler, belirginlenmiş gözaltları, çatık kaşlar ve soğuk çehresiyle korkutucu gözüktüğünün farkında olmadan kaldırımda ilerlemeye başladı. sadece karmaşık duygularından, midesindeki ağrıdan ve sonu gelmeksizin zihninde oluşan düşüncelerden kurtulmak istiyordu.
minho, felixin en sevdiği kişiydi. çoğu kişinin sandığının aksine felix minhoyu fiziksel özellikleri için sevmiyordu. minho çok güzeldi, eşsiz bir gülümsemesi, vücudunu çok estetik gösteren abartısız kasları, saatlerce bakabileceği etkileyici gözleri, yumuşacık gözüken parlak saçları ve öpülesi güzel dudakları vardı. felix bunu biliyordu. onun görünüşüne de hayrandı ama o minhonun ruhuna aşıktı.
onu ilk fark ettiği an, servisini kaçırmak pahasına olsa da okulun dışındaki kaldırımın birinde yürümekte zorlanan yaralı bir kediyi yağmurda kalmaması için kucaklayarak ıslanmayacağı bir yere götürdüğünü izlediği gündü. minho morali ne kadar bozuk olursa olsun, kendi ortamında huzur kaçmasın ve arkadaşları eğlensin diye berbat haldeyken bile kimsenin aklına gelmeyecek espriler yapabilen biriydi. kick boks eğitimi alan biri olarak minhonun çok iyi dövüşmediğini söyleyebilirdi felix. ama arkadaşları için ettiği kavgalarda yenildiğini hiç görmemişti. sevdikleri için yapabileceklerinin haddi hesabı yoktu. asla pes etmeyen, her zaman elinden gelenin fazlası için çabalayan biriydi. okulun basketbol takımının dağılmaması için geceleri yaşadığı semtteki basketbol sahasına gittiğini çok iyi hatırlıyordu. bu sayede ilk başta okulun basketbol takımını ayakta tutan yıldız oyuncularından biri olmuş, sonrasında da takım lideri olmuştu. sokakta kötü halde bulduğu üç kediyi sahiplenip onlara çocuğu gibi bakan sevgi dolu bir insandı. lüks içinde yaşamanın, ulaşılmaz bir insan olmanın, mükemmeliyetçi olmaya özen göstermenin övünülecek bir şey olduğunu düşünen ve bu şekilde yaşayan ailesinin aksine o gece yarısı bir sokak lambasının altında, sigara içerken yapılan salak saçma sohbetlerin bile değerli olduğunu düşünürdü. belki de felixin minho hakkında en sevdiği özellik buydu. ya da hiç fark etmezdi, minhonun gözlerindeki parıltı bile kalbinde büyük yer kaplıyordu.