1. Bölüm

144 15 43
                                    

4 Ağustos 1997

Karanlık ve aydınlık, bir güneş gibi insanın iç dünyasında batar ve doğar. Bu, kişinin kalbinde yer eden karamsar ve olumlu hislerin bir yansımasıdır. İnsan duyguları sanıldığından daha güçlüdür. Kötü ya da iyi bir olayı hisseder, ama her zaman emin olamaz. İyi olayların bile içinde, kalp karamsarlığa kapılabilir. Bu karamsarlık, Kiraz’ın bitmek bilmeyen telaşlarıyla birleşip daha da büyümüştü. Bugün 4 Ağustos'tu. Jena ve Asaf'ın ikiz bebeklerinin doğacağı gündü. Ani sancılarla Jena acil olarak hastaneye kaldırılmıştı. Doğum başlamış, herkes tatlı bir telaşa kapılmıştı. Kiraz da müjdeli haberi heyecanla bekliyordu, evde bir o yana bir bu yana gezerek kötü hisleri kenara atıp iyi şeylere odaklanmaya çalışıyordu.

Kiraz, Kalacı ailesinin evinde çalışan bir hizmetçiydi. Ama aynı zamanda ailenin bir parçasıydı. Her mutlu günü birlikte kutlar, her kötü günü birlikte atlardılar. Kiraz’ın kalbinde bu aile çok büyük bir yere sahipti. Zor zamanlarında yardım ellerini uzatmışlardı.

Küçük oğlunu yatırmış, evin tüm işlerini halletmişti. Yapacak bir şeyi yoktu, bu yüzden evde heyecanla dört dönüyordu. Bu döngü kapı zili çalana kadar devam etti. Hevesle kapıya döndüğünde, gördüğü yüzlerle gülüşü yüzünde asılı kaldı. İki polis ciddi bir ifadeyle ona bakıyordu. Kalbinde aydınlatan ışıklar sönmüş, karamsarlık tüm bütünlüğüyle kalbini ele geçirmişti. Buna rağmen Kiraz, kalbinde küçük bir aydınlığın nefes bulmasına izin verdi. Her şeyin iyi olacağına dair kendini cesaretlendirdi.

"Buyurun, kime bakmıştınız?"

"Kiraz Hanım, siz misiniz?" Kiraz, mırıltıyla onayladı.

"Kusura bakmayın, bu saatte rahatsız ettik. Ancak önemli bir haber vermeye geldik." Elini deli gibi hızlanan kalbinin üzerine tuttu. Gözlerini kapadı ve yutkundu. Kötü bir şey olacağını hissediyordu ama böyle bir şey olacağına inanmak istemiyordu.

"Ne haberinden bahsediyorsunuz?" Diye kurumuş dudaklarını ıslattı. Polisin gözünden geçen tereddütü fark etti, yine de konuşmasını bekledi. Yağmur altında ıslanan saçını arkaya doğru eliyle taradı polis. "Jena Hanım ve Asaf Bey doğum sonrası eve dönerken yolda kaza geçirmişler. Jena Hanım olay yerinde hayatını kaybetti. Asaf Bey de maalesef ambulans içinde hayatını kaybetmiş. İkiz bebeklerden erkek olanı doğumda ölmüş. Sadece aileden kız bebeği hayatta kalmış."

Duyduklarıyla büyük bir şoka giren Kiraz, polisin söylediklerini anlamakta zorluk çekiyordu. Gözünden bir yaş firar etti, ardından daha büyük yaşlar yanağını yıkamaya başladı. Hıçkırıklarını önlemek için bir eliyle ağzını kapadı, diğer eliyle kapı kolundan destek aldı.

Başka bir polis küçük bir beşikle önünde belirdi. Yağmurdan bebeği korumak için kolunu ona siper etti.

"Volkan Bey, onu size getirmemizi istedi."

Volkan, Asaf'ın babasıydı ve küçük beşikte beyaz eşarpla sarılmış minik kız bebeğinin dedesiydi. Minik bebeği gördüğünde ağzından firar eden sesli bir ah, şiddetle yağan yağmurla birleşip büyük bir gök gürültüsüne dönüştü. Ona uzatılan bebeği titreyen elleri bile zor tuttu.

Aklındaki belirsizlikleri dile dökmesini engelleyen tek şey, her şeyini adadığı Kalacı ailesinin tek bir gecede yok oluşuydu. Kalbinde hissettiği sancı içini kanatıyordu. Öyle ki polislerin sakinleşmesi için verdiği suyu bile görmedi gözleri.

Birkaç dakikalık bekleyişin ardından hafifçe sakinleşti. Titreyen bir sesle, "Kaza nasıl oldu? Volkan Bey nerede? Bana bir açıklama yapmak zorundasınız," dedi.

"Size verebileceğimiz bilgiler bu kadarla sınırlı. Lütfen, Volkan Bey gelene kadar bekleyin. İyi günler," dedi polisler, daha fazla soru almamak adına hızla orayı terk etti. Geriye, polis arabasının boş caddede bıraktığı izler kaldı...

KALACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin