Her gün olduğu gibi yine alarmımın sesi ile uykumdan uyandım. Bugün hava oldukça sıcaktı yazın geldiğini artık herşeyiyle hissediyordum. Mesela geceleri pike ile uyumam'dan tut okulun son günlerinde olmamıza kadar herşey baharın bitip, yazın geldiğini müjdeliyordu. Üstümdeki pikeyi ayaklarımla iteleyip yavaş hareketlerle yatkata doğrulmaya başladım. Ayaklarımı yataktan sallandırarak oturma pozisyonuna gelince bir güzel gerinmeye başladım.
Nasıl baharın geldiğini kuşlar böcekler haber veriyorsa. Yeni bir güne başladığımın habercisi de benim için gerinmekti. Bu bir alışkanlık galiba kahvaltıdan hemen sonra kahve içmeyi adet edinmiş annemin ki gibi. Evet gerinme fasılınıda geçtikten sonra içeriye temiz hava girmesi için ayağa kalkıp penceriyi açtım.
Sanırım yaz'ın geldiğine sevinen sadece bizler değiliz çünkü sanki kuşlarda yazın gelmesini büyülü bir şenlikle kutluyorlarmış gibi sevinçle ötüyorlardı. Hatta bir iki tanesi ön bahçemizde duran mermer kuş banyosunda suyla kendini serinletiyordu. Temiz havayı ciğerimin en ücra köşelerine kadar çekip çevik bir hareketle arkamı döndüm.
Aşağıdaki kata inerken çıplak ayaklarımın altındaki tahta zemin, gıcırdayarak insanın içini huylandıran sesler çıkarıyordu. Seri bir şekilde merdivenleri inip kahvaltı hazırlamaya uğraşan annemin yanına doğru ilerliyordum. Mutfak kapısına geldiğimde beni hala fark etmemişti.
"Günaydın annem benim." diyerek içeri girdiğimde annem korkmuştu. Ve bu durumda neden böyle yapıldığını bilmesem de kırmızı ojeli baş parmağını üst damağına yerleştirip kafasını 3 kes geriye doğru ittirdi.
"Ödümü kopardın Burak. Hayır yani niye öyle sessiz sessiz geliyorsun ki ?"
"İyi de sessizce falan gelmedim ki ben, hem zaten bu evde nasıl bir insan sessizce gelebilir ? Daha adımını atmadan tahta zemin ses çıkarmaya başlıyor. Sana diyorum ; gel satalım artık şurayı ama yok ille de hayır mantıklı bir sebebi olsa bari." dediğimde annem bahçeden kopardığı salatalıkların kabuklarını soyuyordu.
"Sana kırk defa söyledim Burak. Burada babanın hatıraları var. Hem satıp ne yapacağız bak mis gibi organik meyve,sebze yiyoruz işte." dedi sakin bir biçimde ve elindeki salatalıkları sallayarak.
"Ben evde domates var sanmıştım ama kalmamış hadi arka bahçeden iki,üç tane kopar de gel." diye devam etti cümlesine.
Söylene söylene bahçeye giden ön kapıya doğru ilerliyordum. Evin giriş kapısını açıp kapının önünde duran beyaz üzerinde iki tane ince kırmızı çizgileri olan mavi deniz çapalı desenli parmak arası terliklerimi ayağıma geçirip 4 basamaklı merdiveni hızlı hızlı ilerleyip arka bahçeye gittim. Güneşin altında kıpkırmızı olan domateslere doğru ilerledim ve birkaç tane toplayıp geri eve döndüm.
İçeriye girdiğimde annem dün Sütçü Fehim amcadan aldığı peyniri bir kaba koymuş. 2 ay önce Hayriye ablanın bahçesinden toplayıpta yaptığı zeytinleri de bir kapla birlikte masaya koymuştu. Bango'nun üzerinde duran salatalık tabağını görünce domatesleri doğramanın bana kaldığını anladım. Domateslerden iki tanesini çeşmenin altında iyice yıkadıktan sonra kesip tabağı da masaya koydum. Annemse televizyon dan haberleri açmış onları izliyordu.
Benim geldiğimi görünce oturduğu sandalyede doğrulup daha önceden dilimlemiş olduğu çıtır ekmekten bir dilim alıp yemeye başladı.
"Uzun zamandır şehire inmiyorsun. Yoksa Arzum ablayla kavgalı mısınız ?" dedim gülerek. Annemin ayarını tam tutturduğu kayısı kıvamındaki yumurtadan ilk kaşığımı alırken bana ters bir bakış atıp "Ne kavga edicez be çocuk muyuz biz ?" diyerek adeta çemkirdi sütünden bir yudum alırken. Kahvaltının gerisinde annemin organik yemek takıntısıyla ilgili tartışırken geçip gidivermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum
Mystery / ThrillerHer gün olduğu gibi sıradan bir güne uyanır gibi gözlerini açmıştı Burak. Başına gelecek olanlardan habersiz. Ama sonunda keşfedilecekti artık. Bu zor günler değiştirecek miydi acaba onu? veya eskiden olduğu gibi o normal hayatına devam edecek miyd...