Geç söylenmiş cümleler.
Erkek bedeninde doğan bir kadın- kadın bedeninde yaşayan bir erkek.
Gerçeğin kurgusu.
Karanlık ve kabus.
Yıpranmış bir yapboz parçası.
Bir parça çikolata.
Tutku.
Öfke.
Kırgınlık.
Yeniden doğuş.
Masallar.
Parlamak için karanlığa ihtiyacı olan yıldızlar.
Hüzünlü ve özgür bir mutluluk.
Ve geçmişten satın alınmış bir hayat.
Adımlarım getirdi beni bu eski şehrin kitapçısına. Sokağı saran kahve kokusunun da çok yardımı oldu burayı bulmamda. Yağmur damlaları harap olmuş kaldırım taşlarına çarpıyordu. Tenime değene kadar fark etmedim saçlarımda ki yağmur sularını. Alnıma akan damlaları elimin tersiyle sildim. Eski kitapçının eskimiş masasına oturdum. İçimde adını koyamadığım bir his vardı. Bir fincan kahve söyledim. Kulağımda kulaklık olur böyle yerlerde ama asla açık değildir. Etrafımda kileri ve kendimi dinlerim. Bir çeşit kendimi koruma yöntemim. Kendimle baş başa kalmamı sağlıyor. Eski kitapçının eskimiş masasında otururken, kendisinden önce kokusu gelen kahvem geldi çiçekleri solmuş bir porselen fincanda. Taze çekilmiş kahve kokusu hmmmmm. Bu kokuya kimse karşı koyamaz. Evden sık sık kaçtığımda kendime huzurlu yerler keşfederim. Annemin " sen bir ucubesin" diyen bakışlarından kaçarak.
Hızlanan yağmurun sesi, aromatik kahvelerin kokusu, gramofonlar, ve romanlarla dolu kitap raflarının arasındaydım. Neredeyse unutuyordum! Kedisiz kitapçı olur mu? Ayaklarıma dolanan tüylü bir kedi yavrusu gelip kıvrılıp uyudu kucağımda. Eski bir kitapçı, eskimiş bir masa, taze çekilmiş kahve kokusu, kucağımda mırıldayan bir kedi yavrusu. Uzun zamandır aradığım basit mutluluktu bu. Her bir parmağımın ucunda farklı bir roman vardı. Parmaklarım hayali piyanonun tuşlarına dokunur gibi uzaktan romanların üzerinde geziniyordu. Kitap kapaklarının altındaki harflerin onları okumam için beni çekmemeleri tuhaftı aslında.
Bu tuhaflığı düşünürken, karşımdaki masada oturan adamın sol göğsünün üzerindeki dövme dikkatimi çekti. Keten bej rengindeki gömleğinin düğmeleri açık olduğu için net bir şekilde görebilmiştim. Anlamlı ve basit bir dövmeydi bu. Bir yapboz parçası dövmesi. Benim yaşlarımdaydı ama yıllar onun gözlerine adil davranmamıştı. Islaktı göz bebekleri. Ama mutlulukta vardı. Sevimli ve güçlü buldum bu durumu. Bu adam tabi ki de prens değildi pembe bulutları yoktu. Ama mutlu olmasını da bilen biriydi. Gülümsedim ona ve başımı hafifçe eğip selam verdim. Kibar bir adamdı, o da bana gülümseyip selam verdi. Kahvemi ve kucağımda ki kediyi de alıp yanına gittim. Çekiniyordum beni yanlış anlayabilirdi yada tıpkı annem gibi "sen iğrenç bir ucubesin" diyerek bakışlarıyla nefret ederdi benden. Ama korkum beyhude çıktı. Hiç yabancılık çekmedik birbirimize yıllardır her gün aynı kafede ve aynı yağmurun altında buluşan iki kişiydik sanki. Kucağım da ki kediye baktı. Biliyorum bir erkek olduğum için sert bir bedenim var. Ama bu kedi sanki bir koca bir top pamuğuna sarılır gibi kucağımda huzurla uyuyordu. Tüm dünyadan kaçmış bu cafeye sığınmış gibiydi bu adam. Nazikti ama aynı zamanda kendinden emin görünüyordu. Kibarca gülümsedi. "Ne kadar huzurlu uyuyor. En son ne zaman öyle uyudum hatırlamıyorum." Sesi boğuktu. Ama daha çok dinlemek istememe neden oluyordu. "İnanın bende hatırlamıyorum. Bana güvenip de böyle uyuması mutluluk verici."
Ruhunuzun haykırarak yaptığı en özgürce konuşmalarınızı sizi hiç tanımayan insanlara yaparsınız. Bu insanlar sizi yargılamazlar sadece dinlerler. Sorgusuz, yargısız, yorumsuz. Konuşulmadıkça konuşmayan, soru sorulmadıkça cevap vermeden dinlemeye karar verdim bu adamı.
Her halinden anlaşılıyordu, bağıran harfleri vardı. En çok kendine öfkeliydi. Öğrenmişti hayatını yoluna koyacak şeyleri. Sevmeden önce anlamayı ve duymadan önce dinlemeyi. Bu eskimiş zor bir sanattır. Hissediyorum güzel bir sohbetimiz olacaktı. İşaret parmağının ucuyla raflardaki masal kitaplarını gösterdi. Dışardan bakıldığında pek çok kişiye göre tuhaf görünüyorduk. İki adam eski bir kitapçıda ve birinin kucağında kedi var. Gözlerindeki aşağılayıcı bakışları onları görmeden üzerimizde hissedebiliyorum. Sesli fısıltılarını duyuyorum "iğrenç homolar, aileleri için üzülüyorum, bu homoların yaşamaya hakları yok..." beni boğan bu fısıltıların içinden bu adamın beni şaşırtan ilk sorusuyla kurtuldum.
"Bir erkek çocuğu masallara inanmayı kaç yaşında bırakır?"( Önsöz 1)
Uyarı: Bu yazı Burcu Demir ( Saye ) tarafından yazılmıştır. İzinsiz kullanılamaz ve başka platformlarda paylaşılamaz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çikolatalı Sufle Ve Yap-boz
RomanceHikaye Türü: Boys Lover's İnsanların çoğunluğu Tanrı'nın Dünya'yı denge içinde yarattığını söyler. Siyahın dengi beyaz, karanlığın dengi aydınlık, hüznün dengi mutluluk, kadının dengi erkek... bu liste uzun bir şekilde devam ediyor sanırım. Peki ya...