Bir ceset bulmuştu küçük beden. Ormanda, kimsenin olmadığı o ıssız yerde, kendi özel alanında hiç tanımadığı birisi arkası dönük yatıyordu. Kafasının orda bir sürü kan vardı bu yüzden ölmüş olabileceğini düşündü Wooyoung.
Korkuyla karışık bir hisle yere eğildi ve yüzüstü yatan kişiyi çevirdi. Yerde yatan kişinin silüetini gördüğünde büyük bir çiğlik atmıştı.
Yerde yatan kendisiydi, ya da ona çok benzeyen biri. O korkunç görüntüyü görmek bile genç çocuğun bayılmasına sebep olmuştu. Kimseye söylemediği kendi özel alanında kendisine çok benzeyen bir ceset bulması bir hayli korkutmuştu Wooyoung'u.
~~~~
Gördüğü rüyadan bir hışımla kalktı genç çocuk. Rüyasında bir adam "Yeni hayatına hoş geldin Jung Wooyoung." diyordu. Yeni hayat da neydi? Yaşlı adama inanmalı mıydı? Dün bulduğu cesede ne olmuştu? Orda gördüğü kendisi miydi? Kendisiyse nasıl görebilmişti o cesedi?
Bunları düşünmeye odaklanamadan dün cesedi bulduğu küçük ağaç evden başka bir yerde uyandığını fark etti küçük olan. Oldukça büyük bir odaydı ve eski odasının nerdeyse üç katıydı. Ama emindi, gece o cesedi gördükten sonra kesinlikle başka bir yere gitmemişti. Şimdi bütün bu olanlar neydi böyle.
Merakına aldanıp ayaklandı ve odayı gezmeye başladı. Çift odası gibi duruyordu her şeyden nerdeyse iki tane vardı ve fazla garip görünüyordu. Daha fazla odada oyalanmadı ve adımlarını kapıya yönlendirdi. Tam çıkacağı anda kapi acilmisti,
"Ah! Uyandınız demek. Lütfen yatağınızdan kalkmayın efendim istirahat etmeniz sizin için daha uygun."
Wooyoung'un kafası şimdi daha da çok karışmıştı.
"Ne? Siz de kimsiniz?"
Yaşlı kadın acıyormuş gibi bir ifadeyle bakmaya başlamıştı,
"Ben sizin kişisel yardımınızım efendim, her şeyi unutmanız ne kötü oldu. Şimdi lütfen yatağınıza geçin ben hekimi çağırayım."
Olanlardan hiçbir şey anlamıyordu Wooyoung, rüyadayım diye düşünerek de daha fazla sorgulamak istemedi.
Kısa süre içinde odaya üç kişi gelmişti. Biri hekim olmalıydı beyaz önlüğü ve çantasıyla yatağa doğru yaklaşmıştı. Diğeri az önceki yaşlı hanımdı, diğeri ise...
Hayır onu tanımıyordu."Siz kimsiniz acaba?"
Karşısındaki gencin heyecanlı yüzü bir anda hüzünle dolmuştu.
"Sevgilim, benim hatırlamıyor musun?"
Yine bir umutla konuşmuştu San. Wooyoung'un ise kafasına hiç yatmayan şeyler oluyordu. Bir kere kendisi erkeklerden hoşlanmıyordu ki! Ne saçma bir rüyaydı bu!
"Üzgünüm gerçekten hiçbir şey hatırlamıyorum."
Yalan söylemişti, karşısındaki gencin adını dahi bilmese bile ona çok tanıdık gelen bir şeyler vardı. Sanki tüm hayatını onunla geçirmiş gibi...
"Sana her şeyi hatırlatacağım Wooyoung, yine eskisi gibi çok mutlu olacağız. Şimdi seni doktorla yalnız bırakıyorum, geri geleceğim sevgilim. Seni çok seviyorum."
Wooyoung yavaşça kafasını salladı,ve bakışlarını doktora yöneltti. Nedense az önce giden gencin sevgisine inanmıştı.
"Cok ilginç, aldığınız darbe normalde hafıza kaybına sebep olabilecek bir yer değil. Gerçekten bir şey hatırlamadığınıza emin misiniz?"
"Evet eminim size neden yalan söyleyeyim ki?"
Doktor birkaç kontrol daha yapmış ve odadan çıkmıştı. Şimdi yaşlı kadın ve Wooyoung yalnızlardı.
"Bana ne oldu? Biliyorsaniz lütfen söyleyin."
Kadin iç cekti ve "tamam" diye mırıldandı.
"Evlenecektiniz, çok mutluydunuz. Birkaç gün kalmıştı düğüne. Ama siz yurtdışına çıkmadan önce intihara kalkıştınız, tüm hazırlıklar iptal oldu, haliyle evlilikte yalan oldu. Bir haftadır uyuyorsunuz. Nişanlınız bu süreçte çok kötü oldu, şimdi onun yanında olmalısınız efendim. Sizi kaybetmekten çok korktu."
Wooyoung duyduklarina çok şaşırmıştı. Daha az önce eşcinsel değilim derken şimdi o adamla evleneceğini duyuyordu. Madem evlenecek kadar çok seviyordu neden intihara kalkışmıştı peki?
"Birbirimizi çok seviyorsak ben neden intihara kalkıştım?"
Yaşlı kadın gülümsedi,
"Keşke bilebilsem ama maalesef bunun cevabı sizde. Tek gördüğüm, bir anda ortadan kayboldunuz ve geri geldiğinizde çok kötü bir haldeydiniz. Zaten intihar girişiminizde gelişinizin ertesi günü yaşandı. Ne gördünüz, ne duydunuz bilmiyorum."
Ondan bir şeyler saklanıyordu, artık emin olmuştu. Çünkü kadın konuşurken endişeli bir hale bürünmüştü ve ilk konuştuklarında hiç kullanmadığı el hareketleri yapmıştı.
"Siz söylemezseniz ben kendim öğrenirim. Zaten bir kere öğrenmişim."
Sessizce mırıldanmıştı, öyle ki kendi sesini bile anca duymuştu.
"Bir şey mi dediniz efendim?"
"Hm? Hayır bir şey demedim. Şimdi işiniz yoksa çıkabilirsiniz. Söyledikleriniz için teşekkür ederim."
Kadın ufak bir baş selamı vermiş, kapıya doğru adımlamıştı.
"Ah, çıkmadan, kaç yılında olduğumuzu söyleyebilir misiniz?"
Etraftaki eşyalar eski zamanlardaki gibi görünüyordu ve kıyafetleri de bunu doğrular nitelikteydi.
"1985."
Kadın odadan çıktığında Wooyoung düşünceleriyle yalnız kalmıştı. Aklına yatmayan bir sürü şey vardı. Ona göz göre göre yalan söylemişlerdi ve bu hiç hoşuna gitmemişti. "Nişanlısı" olan adama da artık güvenmiyordu. Rüya olduğu için başta sorgulamak istememişti ama buradaki her şey rüya olamayacak kadar gerçekti ve bir rüyanın bu kadar uzun süreceğini düşünmüyordu.
Olduğu zamana ve yere nasıl geldiğini veya ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Nedense korkmamış, fazlasıyla sakinlikle kkarşılamıştı içinde bulunduğu durumu. Çünkü içinde bir yerlerde bunun hâlâ bir rüya olduğu ihtimaline inanıyordu. Bu yüzden bu genç ruhu ilerde ne olacağını da merak ediyordu. Ama ilerisini çözmek için önce geçmişini öğrenmeliydi. Şimdilik uyum sağlamaya çalışacak ve geçmiş hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışacaktı.
San denen bu adama çok aşık olacağını bilmeden olacak şeyleri düşünmeye başlamıştı bile. Zaman ya tekerrür edecekti ya da Wooyoung'un hayal bile edemeyeceği şeyler olacaktı.
-
Düzenlemeden ve okumadan attim