Anabelle ve William sürekli olarak görüşemeseler de mektuplaşmaya devam ettiler. Her görüşmelerinde Anabelle, William'ı birkaç dakika daha fazla görebilmek içim çeşitli bahaneler uyduruyordu. William için hava hoştu tabii ki ama Anabelle'in başının belaya girmesini istemiyordu. Onu bir daha görememekten korkuyordu. Ayrı kaldıklarında geçen dakikaları sayıyorlardı, beraberken ise o dakikaların hiç geçmesini istiyorlardı.
William her sabah söğüt ağacının dalına Anabelle için mektup bırakmaya devam etti; fakat her sabah, bir önceki gün bıraktığı mektubu orada buldu. Morali bozulmaya başlamıştı. Yanlış bir şey söylediği veya saygısızlık yaptığı düşüncesi zihninden çıkmıyordu. Yaklaşık bir haftadır Anabelle'den haber alamaması durumu çok canını sıkmaya başlamıştı. Caroline'ı gördüğü her sabah ona bir mektup veriyordu. Ancak Caroline ya çok geç geliyor ya da sabah aldığı mektupla geri dönüyordu.
Anabelle için de durum farksız değildi. Sabah erkenden bile olsa saraydan çıkamıyordu ve bu gerçekten sinirini bozmaya başlamıştı. Gidebildiği en uzak mesafe abisiyle at binmek için ayrılan alandı. Oraya da korumasız gidemiyordu tabii ki. Bu durum canını sıkmaya başlamıştı. Kendine ayırabildiği tek kısa zaman odasında William'a yazdığı mektuplar için harcadığı zamandı. Ancak bunu da her zaman yapamıyordu. Neredeyse her gece Caroline evine dönmeden önce ona bir mektup verse, Caroline sabah aynı mektupla geri geliyordu.
William'ın ondan sıkıldığını düşünmeye başlamıştı Anabelle. William ise Anabelle ona mektup yazmayı bırakmasını söylediği zaman bırakmadığı içim pişmanlık duyuyordu içten içe.
Son zamanlarda ise William sürekli başına dert olduğu kasabanın en yaşlı kadını olan Althea ninenin damını onarmaya başladığından dolayı eskisi kadar mektuplara zaman ayıramıyordu. Çalışmaya ara verdiği zamanlarda damda oturur, daha önce Anabelle'i camdan dışarıyı izlerken gördüğü pencereyi izlerdi. Uzak bir mesafeydi ancak bir şekilde onu görebilmeyi umardı. Eğer şanslıysa gördüğü bir, iki dakikalık zaman dilimi içerisinde kalbi saymayı unuttuğu kadar teklerdi.
Anabelle ise kardeşleri veya kraliçeyle ne zaman dışarı çıksa her zaman kasabaya yakın yoldan gitmek isterdi. İstediği tek şey on altı saniye bile olsa, yandan veya arkadan bile olsa William'ı bir kez görmekti. Ancak ya William'ı göremeden oradan geçip gider ya da uzun yolu seçmeyi bırakması söylenirdi yanındakiler tarafından. Hem prenses olmanın zorluğunun son zamanlarda kendini daha çok hissettirmesi, hem de kral ve kraliçenin evlilik yıl dönümünün yaklaşmasından ötürü düzenlenecek olsan balo onu biraz strese sokmaya başlamıştı. Sorumluluklarının farkındaydı elbet fakat prenses dahi olsa biraz bunalmak onun da hakkıydı.
Birkaç gün sonra William, Anabelle içim mektup yazmaya ve ne olursa olsun bunu ona ulaştırmaya karar verdi. Althea nine için kömür çıkarma işini bırakarak hep yanında taşıdığı kağıtlardan birine kömürle düşüncelerini yazdı. Caroline'ı kasabadan ayrılmak üzereyken bulup mektubu bir şekilde ona verdi ve Althea nine ona tekrar fırça atmadan işine geri döndü.
Anabelle beklentili gözlerle sepetinden eşyalarını çıkaran Caroline'ı izledi. Amlattığı şeylere kafa sallarken sabırsızlığını gizlemeye çalışıyordu. Caroline biraz durdu ve sepetinin içinden bir zarf çıkardı. Anabelle gülümseyerek zarfı aldı ve yatağına oturdu. "Şu an senden başka hiçbir şey istemiyorum, Caroline. İhtiyacım olan tek şey buydu." Anabelle gülümsedi. Caroline sırıttı. "Peki öyleyse. Ben seni aşkınla yalnız bırakayım." Caroline kapıyı kapatıp çıktı.
Anabelle dikkatli ama hızlı bir şekilde zarfı açtı. O kadar heyecanlanmıştı ki kalbinin atışını boğazında hissediyordu. Kendini sakinleştirmek için derin bir nefes aldı ve okumaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
melstimes
Teen FictionAşkın aynı zamanda hem zamanı hem de evreni vardır. Anabelle ve William, birbirine 1500'lü yıllardan beri bağlı olan ruhlardır. Ve bir şekilde her hayatlarında birbirlerini çekerler. 021023 ©duruswizzle_