1.BÖLÜM

468 103 13
                                    

Merhaba arkadaşlar, iyi okumalar, umarım eğlenirsiniz oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın Seviliyorsunuz ❤️

Nefret, ne denli büyük bir duyguydu, değil mi? Hayatınız nefret içinde geçmişse mutluluğu hiç yaşamadınız demekti çünkü nefretin ve mutluluğun bı arada olması mümkün değildi. Birinin olduğu yerde diğeri yaşayamazdı. Evet mutluluk nedir hiç bilmedim ve evet, en şen kahkahaları hep ben attım ama bu kahkahalarım mutluluktan olmadı hiç. Ben ağlarken güldüm, kanarken güldüm, acırkengüldüm çünkü kimse bana mutluyken gülmeyi öğretmedi. Ben bilmiyordum, onlarda öğretmedi ve ben de sahip olduğum tek şeye gülmeyi öğrendim: Saf acı. Güldüğüm tüm o acılar ise bana bir şeyi öğretti: Nefret. Tutmadı ki kimse elimden, biri de çıkıp bana güzel birşey öğretmedi ki. Kendi kimsesizliğimin içinde yaşam savaşı verirken hayatın bana öğrettiği iki şey olmuştu: Nefret ve acı.

Beni yargılamak kolaydı, değil mi? Ama biri de çıkıp nasıl bu hale geldiğimi sorgulamadı.

Siz hiç acıyı benliğine katıp nefretle doğan bebek gördünüz mü? Hayır, değil mi? Çünkü doğarken her bebek masumdur, büyürken hayat kirletir onu.

Ben de kirlendim. Henüz altı aylıkken yurdun kapısından girdiğimde annesizliğim kirletti beni. Oradaki çocuklar gördükleri yerde beni sindirip hırpalarken babasızlığım kirletti beni. Biri koluma kor bir damga basarken korkum kirletti beni. Sokakta açlıktan guruldayan karnıma küçücük ellerimi bastırırken açlığım kirletti beni. Kışın ayazında yırtık kıyafetlerle hayatta kalmaya çalışırken soğuk kirletti beni. Bir sarhoş çıkıp çocuk bedenime saldırırken ben kimsenin duymadığı çığlıkların içinde insanlıkla kirlendim. İncecik bileklerine kelepçeyi takıp beni demir parmaklıkların arkasına attıklarında adaletle kirlendim. Yıllar sonra hadi git dediklerinde çıktığım o yerin kapısında özgürlük yüzünden kirlendim. Bitsin artık deyip kendimi bir genelevin önünde bulduğumda inançlarım yüzünden kirlendim. Biri ansızın hayatıma girdiğinde onun aşkıyla kirlendim. Yaşadıklarım yetmezmiş gibi bana yaptıklarını tadınca ihanetiyle kirlendim ve bu gece, ona yaptıklarımdan sonra kendi ihanetim yüzünden kirlendim. İlk cinayetimi işleyerek ölümle kirlendim. Biri söylesin bana, ben neden bu kadar çok kirlendim? İlk kez ana rahminde mi kirlenmeye başlamıştım?

  Yağmurun bile yıkayamadığı bu kadar kiri, kimler bulaştırarak ruhumu kirletti?

" İhanet mi " Gözlerimi usulca açtığımda hâlâ yerde iki büklüm kanlar içinde yatıyordum. Alaz'ı bile öldürmüştüm, artık kendime bile eyvallahım olmazdı ki. Doğduğum günden bu yana ilk kez kendimden nefret ediyordum. Garip değil miydi? Nefretle beslenen bir kızın kendisi dışındaki herşeyden ve herkesten nefret etmesi garip değil miydi? Şimdi ben kendimden de nefret ettim. Dünya kirlendi, Sedef kirlendi, Yankı kirlendi, nefesim kirlendi ve ben kirlendim. Evet, çok garipti.

  Yankı, saf nefretti. Nefretimin en büyük kaynağı olan Arda'yı cehenneme yollamışken Sedef'i bana kim getirecekti?

Burada ne kadar baygın kaldığımı bilmiyordum. Lakin yağmur hâlâ tüm şiddetiyle üzerime yağıyordu. Yan dönerek kalkmaya çalıştığında kaburgalarımda hissettiğim acı ağlamaya başladım. " A-acıyor... " O kadar çok açıyordu ki kesik kesik nefesler alırken gözyaşlarına boğulmuştum. Kaburgalarımın battığını hissettikçe ağlayarak,
"Öl-öldür..." Diye yalvardım Allah'a. "Ne olur öldür beni." Bana da yazıktı, bana da. Daha çekeceğim hangi çile kalmıştı ki hâlâ nefes alıyordum? Haşa, isyan değildi bu; sadece ölümü hak etmeliyim. Yaşam bu kadar insafsızken ölüm bana gelmeliydi artık.

Başımdaki kan boynuma doğru akarken öksürerek kan kustum. İçli ağlamalarım bile acı veriyordu. Kalkmayı başaramayacağımı anlayınca direnmekten vazgeçtim. Kendimi yeniden sırtüstü yere bırakınca hıçkırdım. "Al-Alaz." Sol kolumu güçlükle hareket ettirip elimi pantolonumun cebine doğru uzattım. Lütfen hâlâ çalışıyor olsun. Burada öleceğimi biliyorum ama onun için bişey yapmalıyım.

Titreyen parmaklarım güçlükle cebimdeki telefonu kavradı. Telefonu çıkarıp yüzüme doğru tuttum. Telefon her an suratıma düşebilirdi. Sol kolumda bir sorun vardı çünkü hareket ettirdikçe ağlayarak dişlerimi sıkıyordum. Burnumdan hızlı hızlı nefesler alırken, iki elimle telefonu sıkıca kavrayıp yukarı kaldırdım. Cami parçalanmış telefona bakıp dualar etmeye başladım. Telefonun ışığı açılınca daha çok ağladım."Şü-şükürler olsun." Yağmurun yağması işimi zorlaştırsa da Atalay'ı aramayı başarmıştım. Alaz için yardım çağırmadan ölemezdim.

Tekrar kan kusmaya başlayınca kendi kanımda boğulacağımı hissettim. Sırtüstü yattığım için telefonu yukarıya kaldırmak beni çok zorluyordu. Hoparlörü açmıştım, Atalay, "Yankı?" diye seslendiğinde ağzımdaki kanı yutmak zorunda kaldım. "Al-Alaz," diye fısıldadım. Sesim, Atalay'ın duyamayacağı kadar kısık çıkmıştı. Canımın acıyacağını bile bile kendimi zorlayarak bağırdım. "Alaz!" Dedim kalan son gücümle. Kahretsin, kaburgalarım canımı çok yakıyordu. Konuşmak için kendimi zorlayarak, "Alaz'ın durumu çok kötü," dedim. "Atalay, Alaz tesisten sadece ön dakikalık uzaktaki orman yolunda..." dediğimde telefon ellerimden kayıp düştü. Cevap vermesine fırsat kalmadan telefonu tutan ellerim güçsüzce iki yanıma düşmüştü. Atalay'ın telaşlı gelen sesini duyabiliyordum ama ona cevap verecek durumda değildim. Ben kendimden vazgeçmiştim ama Alaz kurtulmalıydı. Ondan intikam almayı hep istemiştim ama ölmesini istemiyordum. Haklıydı, intikamın bile şerefli olanı makbuldü.

Gözlerim kapanmak üzereyken Kuzey'in, "Kedicik..." diyen sesini duyar gibi oldum. Gözlerimi zorlukla açıp burukça tebessüm ettim. "Ku-Kuzey," diye fısıldadım. Onu bir daha göremeyecek olmam yaralı kalbimin acı ve hüzünle dolmasına sebep oluyordu. Demek ki böyle bir histi ölüm.

Öksürükler ciğerlerimi sökercesine artmıştı. Kuzey ve diğer çocuklara haksızlık yaptığımı anladım. Son günlerimi onlarla dolu dolu geçirmek isterdim. "Kuzey," deyip derin bir nefes alırken bile azap çekiyordum. "Kuzey affet. Sen de affet," dedim. İnsan gerçekten ölümle yüz yüze geldiğinde bazı şeyleri anlıyormuş. Şu anda farkında olduklarımı bugüne kadar fark etmem ne büyük kayıptı.

  Böyle mi öleceğim? Yalnız başıma ve kimsesiz. Evet, yine kimsesiz.

Saç diplerinden başlayan bir uyuşma, acıma narkoz etkisi yapıyordu. Annemi de üzmüştüm. Ama benim yüzümden aldığı son üzüntü olması neredeyse iyi bir şey sayılabilirdi. "Anne?" Diye mırıldandım. Gözlerim kapanmak üzereyken son kez onu sayıkladım. "Uyut beni, anne. Çok acıyor. Uyut beni ki geçsin." Sıcak yatağında sesimi duyuyorsan gel, beni sonsuzluğa uyut anne.

Tıpkı annemin beni bıraktığı gibi bana ait herşeyi geride bırakmıştı aciz bedenim. Artık zihnimin korku dolu sesini duyamıyordum. " Kalbim bedenimden daha çok acıyor, uyut ki beni acım dinsin," bile diyemedim. Bir şeyi çok iyi anlıyordum, aslında daha az seven bendim. Seven sevdiğinden belki intikam alırdı ama ihanet etmezdi. Ben bilemedim. Nasıl doğru şekilde sevilir, onu bile bilemedim ki doğru bir şekilde intikam alabileyim. Şimdi ise kimsesiz doğanların kimsesiz öldüklerini bir dağın başında kendi kanımda boğularak öğrenmiştim. Lütfen, bir gün beni affetmiş olsun.

  En önemlisi hâlâ yaşıyor olsun.

---

Nasılsınız canlarım bu ilk bölümdü aslında kitabın yarım bölümü çünkü kitapta en az on sayfa bir bölüm ben siz meraklandırmak istedim. :)

Bölüm hakkında düşünceleriniz ?

Diğer bölümde görüşmek üzere bay bay.
( Bu arada ben aklımdan yazmadım Maral ATMACA'nın kendi kitabından alınmıştır. Eğer diğer kitaplarını okumadığınız için anlamsız gelebilir.)

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın Seviliyorsunuz ❤️😘

YARALASAR - 4.Kitap -  (Maral ATMACA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin