gyuvinden
festival alanına gelmiştik. düşündüğümden çok daha kalabalık olduğu için yanımda duran gunwook'un elini sıktım. artık el ele tutuşmaya alışmıştık.
hem yemek yerken, hem de arabada gelirken birbirimiz hakkında çok şey öğrenmiştik. ayrıca hanbin hyungla arkadaş olduğunu da öğrenmiştim.
jeonghyeondan da bahsetmiştim. artık ricky'e şarkı yazan kişinin jeonghyeon olduğunu biliyorlardı. aralarını yapacağımızı söylemiştik. (ilk önce kendimiz olmalıydık bunun için.)
genellikle kalabalık yerlerden korkmazdım ama bu sefer savunmasız hissetmiştim kendimi. bu yüzden yanımdaki bedene sığınmıştım. o da itiraz etmeden kabul etmişti ona uzattığım elimi.
biletlerim ön taraflardandı. bu yüzden sahneyi rahatça görebilirdik. biletim olan sanatçıyı sevip sevmediğini de bilmiyordum. sevmediği düşüncesi geriyordu beni.
yaklaşık on-on beş dakika daha birbirimizle konuştuktan sonra sanatçı sahneye çıkmıştı. hareketli şarkılarıyla herkes yerinde zıplayarak dans ediyordu. bende onlarla beraber zıplıyorum denebilirdi. yanımdaki gunwook ise şarkılara eşlik ediyordu dans etmek yerine. bir kaç dakika bekleyip onu dinledim. sesi çok güzeldi.
yavaşça ona doğru yaklaşıp dibine girdim. böyle olmadığı sürece beni duymayabilirdi.
"sesin çok güzel." kulağına doğru bağırmamla yüzünü bana çevirdi. gülümseyerek teşekkür etti. elinden tutup yerinden kaldırdım, onun da dans etmesini istiyordum. "sesiniz güzel olabilir ama şuan benimle dans edeceksiniz gunwook bey." gülerek peşimden kalktı. "siz ne derseniz öyle olsun gyuvin bey."
el ele şarkılara eşlik ederek beş şarkıyı devirmiştik. yavaş yavaş daha slow şarkılar dinlemeye başlamıştık. etrafta dans eden çiftler vardı.
yanımda rahatsızmış gibi kıpırdanıp duruyordu gunwook. söylemek isteyip söyleyemediği bir şey var gibiydi. en sonunda söze girebildi.
"gyuvin, dans etmek ister misin?"
gözlerine baktım. bu kadar istekli olmasını reddedemezdim. ayrıca ben de ona yakın olmak isterken elime geçen bu fırsatı kaçıramazdım.
başımı sallayıp ellerimi ensesinde birleştirdim. onun elleri belimdeydi. şuan yanlış olan bir çok şey vardı. adımlarımız, ellerimizin konumu, kalp atışlarımız, hızlı ve düzensiz nefeslerimiz ve daha bir çoğu.
ama bunların kaç tanesini ikimizde umursuyorduk ki? ikimizde birbirimizin gözlerine dalıp gitmiştik. önemsediğimiz tek şey şuan yaşadığımız andı. kulağıma doğru eğilip konuşmaya başladı:
"teşekkür ederim." "neden?" "beni değerli hissettiriyorsun. seninle zaman geçirmekten, sana yazmaktan, seninle olmaktan... kısacası senin içinde olduğun her şeyden zevk alıyorum. aklıma gelince bile beni mutlu ediyorsun." "ben de sana teşekkür ederim gunwook." anlamamış gibi bakıyordu. "beni sevdiğin için." sebebini merak ediyordu. gülerek merakını geçirdim. "bende seni seviyorum, aptal." o da gülümsemişti. hayatım boyunca unutamayacağım bir gülümsemeydi bu.
kollarımı boynuna sardım. artık sarılıyorduk. içimizdekileri dökmek ikimize de iyi gelmişti. artık birbirimizi sevdiğimizi biliyorduk, her hareketten anlam çıkarmak zorunda kalmayacaktık.
hala birbirimize sarılırken sırtıma çarpan çiftle duraksadım. kollarımı boynundan indirip çarpan çifte döndüm. sarılmamızı bozdukları için sinirliydim. çarpan çocuğun dönüp özür dilemesiyle kendi yolumuza döndük. el ele çıkıp arabaya bindik. iyice yorulmuştum. bacaklarımı kendime çekip başımı cama yasladım. gözlerim kapanıyordu. kendime engel olmadım, kendimi bırakıp uyumaya başladım.
omzumdan sarsılmamla uyandım. bir an gunwook'a adres vermememe rağmen evimi nasıl bulduğunu düşündüm. elini ensesine koyarak konuşmaya başladı.
"evini bilmediğim için hao hyung'a götürdüm tekrar. eğer sorun olursa evine bırakabilirim." uykumu açamamış halimle yanıtladım. "yok burda kalırım bir şey olmaz." gülümsedi, "çok sevimlisin." yüzümü buruşturarak başımı "hayır" anlamında salladım. yanağıma öpücük kondurup geri çekildi. "seni seviyorum, daha fazla uykun kaçmadan git uyu. iyi geceler." gülümseyerek ona yanıt verdim. "bende seni seviyorum, iyi geceler." tekrar öpücüğümü almamla emniyet kemerimi çıkartıp arabadan indim. hao hyung'un kapısını çalmamla beklemediğini anladım. her şeyi anlatacağımı söyleyerek eve geçtim.
perdesi kapalı olan camdan dışarı baktım. hala gitmemişti. cama tıklatıp dikkatini çektim. camı buğulandırarak küçük bir kalp çizdim. onun da aynısını yapmasıyla elimi sallayıp içeri geçtim.
hao hyung meraklı gözlerle bana bakıyordu.
•
•
•tm ogrendiler artik mutluyuz
hayat cok sıkıcı
gorusuruz 💌 !