sonlarıymış gibi ⁹

96 24 9
                                    

-28 june

"changbin hyung! iyi misin?" etrafında toplanan gençlere, çocuklara kulak vermeden, kolundan destek alarak ayağa kalkmaya çalıştı ama kolunda hissettiği acı buna engel oldu.

"ah!" geri düştü yere, kanayan dizlerini umursamadan kolunu tuttu.

"oppa! şifahaneye gidelim mi, iyi misin?" diye sordu uzun saçlı kız, küçük kız.

changbin, kafasını salladığı zaman yanındaki gençlerden destek alarak ayağa kalktı, beraber güç olsa da şifahane'ye gitmeyi başardılar.

beyaz çarşaflı yatağa uzandı changbin, yüzündeki yaranın kanamasını umursamadan yüzünü yastığa gömdü. canı çok yanıyordu.

yaşlı kadın kadın içeriyi girip, dudağını dişleyerek bir merhem buldu hemen. ardından sargı bezlerini çıkarttı.

"nasıl başardın bunu?" madam promfrey, aceleyle merhemi gencin diz kapağına dağıtmaya başladı.

"kayalıklardan yuvarlandım," acıyla kıvrandı genç çocuk. bacakları, kolları ve yüzünde olan yaralar canını yakıyordu.

diz kapaklarından kalflarına doğru yavaş yavaş süzülen bir damla kanı temizledi madam pomfrey.

ardından çıkarttığı sargı bezleriyle, az önce kan revan içinde olan fakat şimdi birazda olsun yavaşlamış olan yaraları sardı.

yeterince sardığında, sargıyı yerine koydu ve çekmeceden çıkarttığı merhemi changbin'nin yüzündeki ufak yaraya sürdü.
oraya da küçük bir yara bandı yapıştırdı. kollarında olan kesiklere de sürdü merhemi. yerine koydu ve uzaklaştı madam.

elindeki küçük bardakla tekrardan içeriye girdi ve changbin'e uzattı bardağı.

"iç, sana iyi gelir." bardakta olan balkabağı suyunu kafasını dikti genç, anında bitirdiği bardağı tekrardan uzattı yaşlı kadına.

"ah, güzel oğlum benim," sargının üzerine çıkan kanları görünce, changbin'nin saçlarını okşadı yavaşça madam.

"birkaç güne kalmaz bir şeyciğin kalmaz ama dikkatli ol tamam mı? ayağa kalkmamaya çalış." madam pomfrey'i kafasıyla onayladı changbin. ardından ısırmaktan kıpkırmızı olan dudağını serbest bıraktı.

"şey, jeongin'i çağırabilir misiniz?" utana sıkıla sordu soruyu, madam pomfrey'nin kaşları çatıldı.

"o da mı düştü yoksa?" dedi yaşlı kadın endişeyle.

changbin hemen cevapladı. "hayır, hayır! sadece onu görmek istiyorum." dediği zaman madam pomfrey fazla sorgulamadan onayladı onu.

ikisinin ne kadar iyi anlaştığını ve yakın arkadaş olduklarını biliyordu. bu yüzden hızla şifahane'den çıkıp, genç çocuğu aramaya başladı.

aramasına gerek kalmadı çünkü, siyah saçlı genç endişeli bir şekilde kendisine doğru ilerliyordu.

"madam pomfrey! changbin, changbin iyi mi?" siyah saçlının nefes nefese, endişeli yüzünü gördüğünde konuştu madam pomfrey. "gel, jeongin, gel."

madam pomfrey'in arkasından takip etti onu, beraber şifahane'ye girdiler. jeongin, beyaz yatakta uzanmış olan sevgilisine doğru koştu hemen.

dizlerinde olan sargılara, yüzündeki yara bandına baktı. "changbin! iyi misin!?" endişeyle sevgilisinin yüzünü avuçladı. madam pomfrey ise onları yalnız bırakarak, şifahane'nin arkasında olan odasına girdi.

"iyiyim yavrum, iyiyim." jeongin'nin avuç içine sulu birkaç öpücük bıraktı changbin. endişeli görünen sevgilisini sakinleştirmek için canın acısını unutmuş gibi davrandı.

"kıyamam ben sana," sevgilisinin boynuna sarıldı sıkı. saçlarını koklayıp minik öpücükler kondurdu kahverengi saçlara.

"prensim benim, merak etme sen beni."
diyerek rahatlatmaya çalıştı sevgilisini. fakat jeongin gitmek istemedi, içi ne olursa olsun rahatlamadı.

changbin ne kadar ikna etmeye çalışsa da sevgilisini, dinlemedi küçük olan.

"yavrum, gerçekten iyiyim." dedi changbin, kollarını hafifçe kaldırdığında, jeongin hemen kollarının arasına girip sıkıca sarıldı sevgilisine.

sanki son sarılışları, son öpüşleri, son günleriymiş gibi.

"bırakmak istemiyorum seni bu halde. korkuyorum, gidersem geri gelemeyecek gibi." dedi jeongin, dolu gözlerini changbin'nin gözlerine çıkardı.

"papatyam, neden diyorsun böyle şeyler? olmayacak böyle bir şey, inan bana. git hadi, annen baban meraklanmasın."

changbin, sevgilisinin yanağına bir buse bırakıp onu göndermekte ısrar etti. fakat jeongin, ne olursa olsun asla rahat değildi.

changbin'de jeongin gittikten sonra dediklerini düşündü. kendisi de aynı düşüncelere kapılmıştı şimdi. canı daha da yanmıştı birden.

düşündü, düşündü ve düşündü.

son günüymüş, son sarılışıymış gibi.

sonlarıymış gibi hissediyordu.

-

😦😦

😦😦

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
one love & two boy | jeongbin✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin