|Sanmıyorum çünkü her istediğimi yapabilirim.
"Jimin nerede?" Min Yoongi elindeki silahı deri koltuğun üzerine adeta fırlatarak, bir hışımla ceketini çıkardı. Siniri on kilometre öteden belli olurken Jungkook bıkkınca bir nefes verdi. Daha geleli üç gün olmasına rağmen Park Jimin, Min Yoongi'yi sanki hiç sinirli biri değilmiş gibi daha da sinirlendiriyordu. Min Yoongi ortalıkta resmen pimi çekilmiş bomba gibi geziyordu.
"Bilmiyorum, dışarıya çıktı." Gözlerini kapatıp başını koltuğa yasladı Yoongi. Dudaklarından usulca bir nefes çıkarken gömleğinin düğmelerini açmaya başladı. Bu üç günde o kadar sinirleri yıpranmıştı ki, resmen duygularını kaybetmiş gibiydi. "Namjoon'u çağır." Jungkook zıplayarak Namjoon'un yanına giderken Yoongi saçlarını karıştırdı.
"Ne oldu be?"
"Jimin nerede Namjoon?!"
"Bilmem, gitti."
"Nereye gitmiş o salak?"
"Lan bilmiyorum diyorum, gerizekalı!"
"Kes sesini, Jay itinin barlarında geziyor!"
"Of Yoongi, Jimin dikkatli biri. Emin ol bir şey olmaz."
"Lan Jay itini odaya atmış amına koyayım!"
"Has- ne?"
Namjoon ağzı açık bakakaldı. Kardeşinin dikkatli biri olduğunu biliyordu ama yeraltının en büyük kişilerinden birini odaya atmasını beklemiyordu. Yoongi ellerini başının arasına alıp dirseklerini dizlerine dayadı. "Sikeyim, o cidden... çok şımarık. Namjoon, fazla şımarık biri, baban onu el üstünde tutmuş resmen. Kimseyi dinlemiyor, başımıza çok fazla iş açacak." Onun yakınmasını dinleyen Namjoon durgunlaştı.
Bu doğruydu, babası on veremediği ilgiyi Jimin'in üstüne bolca vermişti. Ona öğretemediği her şeyin iki katını kardeşine öğretmişti. Jimin'i el üstünde tutarak ne isterse eline vermişti. Onu fazla şımartmıştı ve şu an Namjoon onu kontrol etmekte zorlanıyordu. "Biliyorsun Yoongi, benim yerime her şeyi ona öğretti ve artık Jimin ne isterse yapabileceğini sanıyo-"
"Sanmıyorum, çünkü her istediğimi yapabilirim."
Gözlerini sabit tutamayan Jimin, salona girerken üstündeki taşlar yüzünden parlayan ceketini elinde tutuyor, beyaz atleti sırtındaki dövmelerini açığa çıkarıyordu. Gözleri her ne kadar kaysa da yürümesi düzgündü ve gayet başarılı bir yürüyüşle, bir iki aksama hariç, Namjoon'un yanına çöktü.
"Dedikodumu yapmayın, günahlarımla yaşamak güzel." Yoongi kendine hakim olmak için ellerini yumruk yaptı. Yine sinirleri açığa çıkıyordu ve normal hali hiç sinir bozucu değilmiş gibi sarhoş hali daha bir kötüydü.
"Jay ile ne yaptınız odada?" Jimin bir iki saniye duraksadı. Aklı oldukça yerindeydi ama kelimeleri toparlayamıyordu. Sanki dilinde bir bağ varmış gibi konuşamıyordu. "Sana ne Yoongi?" Namjoon ve Yoongi'nin keskin bakışları onun parlayan yüzünü buldu.
"Ne?"
"Ne ne? Benim kararım, buna karışamazsınız." Kendinden emindi sesi, buna izin vermeyeceğini bas bas bağırıyordu. "Jimin saçmalama!" Esnedi Jimin, sıkılmıştı. Ayağa kalktı ve güzel bir gülümseme sundu. "İyi geceler Yoongi, iyi geceler abim. Ben yatacağım." Ve hiçbir şey olmamış gibi merdivenlerden çıktı. Ayakkabılarıyla beraber yatağına yatıp uyudu.
"Sakinim ben, evet sakinim. Bir, iki, ü- amına koyduğum gerizekalılar! Hepiniz mi salak olursunuz!"
*
"Ne yapayım?" Gözlerini zar zor açıp kahvaltı masasına karşısından oturan Yoongi'ye baktı, Jimin. Taehyung onu sürükleyerek masaya getirmişti ama Jimin masada da uyukluyordu. Başı ağrıyordu ve yüz yıl uyusa da geçmeyecekmiş gibi bir yorgunluk üzerine çökmüştü.
"Jay'ın buraya gelmesini sağla." Yoongi'nin kendinden emin sesi Jimin'i güldürdü. Uyku sersemiydi ama gülüşü o an Yoongi'ye fazla tatlı gelmişti. Elini yanağına yaslayıp masadan destek alan Jimzin kaşlarını kaldırdı. Şimdi masadaki herkes onlara bakıyordu.
"Sebep?" Elbette bunu yapacak değildi. Jimin, üstelik adamın ismini bile dün akşam öğrenmişti.
"Oruspu çocuğunun teki, bize yapmadığı kalmadı, fırsat ayağımıza geldi." Ciddi mi diye ona baktı Jimin.
"Fırsat ayağına gelmedi, eğer gelse benden yardım istemezdin. Ayrıca sana her ne yaptıysa bana ne? Salak salak konuşmalar yapma ya. Hayır yani adamın ismini bile dün öğrendim. Ne bu sinir?" Yoongi başını ovup önündeki papatya çayından bir yudum aldı.
Papatya çayı, evet.
Seokjin onun çok fazla sinir barındırdığını söyleyip önüne bir papatya çayı koymuştu. Yoongi buna da sinirlendiği için kanıt olarak bunu sunmuştu ve Yoongi daha da sinirlenmişti.
"Park Jimin, buradaysan benim dediklerime uymak zorundasın." Namjoon sesini çıkarmadan onların konuşmasını dinliyordu. Yoongi ona onu zaptedeceğini söylemişti. Ona güveniyorsa bu işi ona bırakmasını istemişti.
İş olarak kast ettiği Park Jimin'di. Onu kontrol etmek istiyordu. Onun bu şımarıklığını kendi eline almak istiyordu.
"Buraya zorunlu olarak gelmedim. İstersem kapıyı çeker çıkarım. Kimse buna karışamaz." Taehyung derin bir nefes aldı. Tanıdığı Yoongi Jimin'i bu saatten sonra göndermezdi. Bu şımarıklığını yok etmeden onu bırakmazdı. "Hadi ya? Hadi git o zaman." Gözleriyle kapıyı işaret etti Yoongi.
Namjoon duraksadı, işte bundan emin değildi. Jimin'in dışarıda tek başına ne yapacağını bilmiyordu. Üstelik Jimin'in bu inatla çıkacağını biliyordu. Onu henüz nereye gideceğini bilecek kadar tanımıyordu.
Hoş, Namjoon, kardeşi hakkında çok az şey biliyordu.
"Emredersiniz Yoongi Min, eyvallah size." Masadaki telefonunu alıp öylece dışarı çıktı.
Bir yıldıza basarsanız biz (ben ve Allah) mutlu oluruz
Yoongi niye kızıyorsun lan çocuğa altı üstü odaya insan atmış
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spoiled | yoonmin
Fanfiction"Seni kontrol edeceğim, seni kontrol edeceğim ve artık sadece iki dudağımın arasına bakacaksın..." "Hangi büyüğün anlattı sana bu masalı?" |Yoonmin, Taekook, Namjin|