ondört

2.6K 179 18
                                    

─ merve

danışmanlığa doğru yürüdükten sonra karşıma çıkan kişi nazan hocaydı. beni burda beklemiyormuş gibi bir yüz ifadesi vardı.

"yurt odası istiyorum." dedim.

bir kaşını kaldırarak baktı. "geç kaldın." dedi. "tüm yurt odaları çoktan doldu."

"ayarlayamaz mısınız?"

"mümkün değil." dedi tekrardan, her zamanki gibi çok soğuk bir sesi vardı.

"eğer ayarlayamazsanız sokakta kalacağım." dedim. eğer vermezse bile sorun değildi aslında ancak nazan hocanın neler döndüğü hakkında bilincinin olmasını istiyordum.

kafasını kaldırdı ve bana baktı. kaşları çatılmıştı. "fuat hoca." dedim. hemen neler döndüğünü anladı. başını indirdi ve sinirle iç çekti.

"peşin ödeyebilirsen yedeklenmiş bir odayı sana verebilirim." dedi.

benim oldukça param var sayılırdı. biraz biriktirmiştim. dokuzuncu sınıftan beridir voleybol ve dövüş turnuvalarına gittiğim için peşin ödeyebilirdim.

"ödeyebilirim."

"tamam o zaman, bir oda hazırlatırım. yarın nakit parayla gelirsen anahtarı alırsın." dedi.

başımı salladım. "teşekkürler." diyerek binadan ayrıldım. yaseniya beni dışarıda bekliyordu. "ne dediler?" diye sordu.

"varmış, yarın anahtarı alabilirim."

gülümsedi. "iyi öyleyse." dedi. "o zaman gel gidelim."

"nereye?"

"doğum gününü kutlamaya."

"gerek yok öyle şeylere." dediğimde sinirlendi. "her şeyi hazırladım çoktan." dedi. "hem sadece ikimiz olacağız, hadi."

elimden tutana kadar inatçılık yapsam da hiçbir zaman inatçılık yapmayı beceremediğim için gene pes etmiştim.

"yakın zaten." dedi beni elimden tutup götürürken. birkaç metre ileriden toprak bir patikaya sapmış ve  ormana doğru ilerlemiştik. gerçekten de çok yakındı burası okula. en son ulaştığımız yerde tatlı bir masa ve sandalyeler vardı, üstünde bir kutu, içecekler bulunuyordu.

hemen sağda masanın çok ilerisinde kocaman bir kutu vardı, neredeyse bizim boyumuzu geçiyordu.

"bu ne?" diye koca kutuyu gösterdim.

"hediyen." dedi.

"hediyeye gerek yokt—" tam reddedecekken bir anda elinde, büyük ihtimalle yerden bulmuş olduğu koca bir sopayı bana doğru tutmuş olduğunu farkettiğimde kaşlarım çatıldı.

"şu lafının ağzından çıkmasını bekliyordum bende." dedi sinirle.

"yaseniya. indir onu."

"hani söz vermiştin? hani kendini küçümsemeyecektin artık?"

"bu küçümsemek değil." dedim, bir yandan gerilemeye çalışıyordum.

"bundan sonra ne hediye verirsem kabul edeceksin." dedi hala elinde koca sopa vardı, açıkçası gerçekten korkutucu duruyordu.

"bu anlaşmamızın bir parçası değil."

"merve." diye gürledi.

"gerek olmadığını söylüyorum sadece."

"zenginim ben sus. ne istersem veririm, kabul et valla kafana geçiririm ha."

"tamam.. bırak onu. kabul ediyorum."

duyduğu şeyle kaşlarını hafifçe kaldırdı ve sopayı yere attı. sopanın üstünde olan toprak benim üstüme geldiği için hafifçe üstümü sirkeledim.

"ormana getirip tehdit ediyorsun.." dedim. "ne kadarda romantiksin öyle."

"sende bir kere de yardımı kabul etmiyorsun ki. kötülüğünü mü istiyorum sanki." diyerek somurttu.

ona bakarken iç çektim. "tamam, kabul ettim." dedim. küçük somurtuşu devam ederken kolumdan tutarak beni masaya doğru yanaştırdı.

masadakileri görmemi engellerken önüme geçti. somurtuşu bir anda geçmiş, yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. çok hızlı duygu değiştiriyordu.

"mum üflemeden önce ne dileyeceğini düşün." dedi, başımı salladım. ardından masanın üstündeki kutuyu kaldırdı ve önünden çekildi.

üstünde bir ve sekiz yazan iki mum vardı. çikolata kaplı, çikolatalı güzel bir pastaydı. üstünde ise "nice gaylikler" yazıyordu. pastayı gördüğümde bir anda gülmeye başlamıştım.

köşede bana tatlı tatlı sırıtırken neden bir anda duygusunun değiştiğini anlamıştım. "iyi ki doğdun." dedi yaseniya. gülümseyerek bir dilek diledim ve mumları söndürdüm.

yavaş adımlarla yanıma geldi. "ilk önce hediyeyi mi açmak istersin yoksa pastayı mı yemek istersin?"

gözüm az önceden beridir hediyedeydi, yalan söyleyemezdim. "hediye." diyince gülümsedi.

"gel o zaman." diyerek hediyeye doğru götürdü.

hediye kocaman bir kutunun içindeydi, ne olabileceği hakkında hiçbir fikrim yoktu.

kutu hafif bir şey olduğu için sadece kaldırmam gerekiyordu. kaldırdığımda gördüğüm şeyle şaşırdım. hiç beklemediğim bir şeydi.

bana dayımdan kalan bozuk bir motor vardı. tamiri pahalı olduğu için külüstür olarak köşede eskiyordu. onu yepyeni bir şekilde karşımda gördüğümde şaşırtmıştı beni.

"yaseniya bu.."

"damla'dan öğrendim, motor sürebiliyormuşsun ama motorun bozulmuş. bende tamir ettirdim."

gülümsedim ve ona baktım. "teşekkür ederim." dedim. ondan aslında hiçbir şey istememiştim çünkü zorunda değildi. zaten bir yer ayarlamış ve pasta almıştı. istediğim şey hediye değil kendisiydi. ama hayal edebileceğim en iyi hediyelerden birini verebileceğini tahmin etmemiştim.

"denemek ister misin?" diye sordu yaseniya. gülümsedim.

"olur—"

"MERVE."

sözüm bir anda kesildiğinde tanıdık sese doğru döndüm. gelen güldü.

ırz düşmanı # gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin