* Yalnızlık... Yalnızlık; farklı farklı yazılarda, farklı farklı yazarlardan, farklı dillerde, farklı duygularla anlatıldı; anlatılmaya çalışıldı. Farklı insanlar, farklı zamanlarda okudular, inandılar, bağlandılar, gülüp geçtiler, bazen de kendilerini buldular yazılarda.
Herkesin yalnızlığı farklıydı neticede. Kimi sandı ki;
aşık olduğu yoksa ya da sevdiği yanında değilse; yalnızım. Kimi kalabalıklar arasında kendine yer bulamadı, dedi ki, yalnızım. Kimi anlattıklarını dinleyecek birini bulamadı,
kimi anlattıklarını anlayacak birini bulamadığından yalnızdı. Herkes yalnızdı, her şey yalnızdı. Koskoca dünyada insan bir kendine kalmıştı. Peki kendinden kendine bir şey kalmayanlar?
Durup aynaya bakamayan, yolda tek yürüyen değil; yürüyecek yolu olmayan, derdini kimselere değil, dağataşa değil; kendine bile anlatamayanlar? Onlar neydi? Yalnız
mıydı? Kayıp? Yitik? Neydi bu; yaza yaza tükenmeyen, anlatarak bitmeyen sonu gelmez destansı yalnızlık masalı?
Bizi yalnız bırakan eller miydi, biz miydik? Bizdik. Bu masalın hem kahramanı, hem kara şövalyesi, hem de yazarıydık. En büyük kimsemiz ve kimsesizliğimiz kendimizdik, bilemedik.