bir; kâbus geliyorum demez

434 26 36
                                    


*2009, Kore

*

Güneş havada çipil çipil parlıyor. Toprakta belki tek bir buluttan yansıma gölge bile görünmüyor. Etraf ise bu sıcağa ve mevsime karşı bir öğle vakti için yaratabileceği en büyük kalabalığı yaratıyor. Piknik yapmak üzere toplanan aileler ve onların ateş üzerinde kaynayan semaverleri ile bütün dere dolu iken, yavaşça bir orta sınıfa ait olduğu belli olan 2008 model Jeep'inin kapısını kapatıyor Changbin. Bu, onun diğer insanlara 'daha varlıklı bir aileden gelen bir alfayım' demesinin belki de en basit yolu. Alışılmış ve köhne zihniyetin dışına en az çıkılmışı.

Önce bir güzel etrafına göz gezdiriyor, sonra da gözleri bulduğu hedefini iyice aklına yatırınca adımları hızlanmaya başlıyor.

Bir selvi ağacının altında oturmuş onu bekleyen arkadaşını görünce ise kollarını açarak onu selamlıyor.

"Vay, Minho! Evden çıkmaya lütfetmişsin sonunda. Hoşgeldin!"

Üzerindeki, yeniden bekarlaştığının bir simgesi olan ütülenmemiş kareli gömlek ve gri renk pantolonu ile arkasını silkeleyerek kalkıyor oturduğu ağacın gölgesinden Minho. Saçları biraz yağlı, biraz kirli gözüküyor. Ne Changbin kadar varlıklı, ne de hâlâ yolunda giden bir evliliği kalmış.

"Hoşbuldum. Texas'tan size bol bol domuz göbeği getirdim. Bugün gideceğimiz yazlıkta dilediğin kadarını pişiririz."

Cümlelerini bitirişinden de karşıdakinin anlayabileceği üzere bozuk bir şive mevcut ağzında. Bunun, Kore'nin köylerinden biri olan Gimpo'da doğup büyümesinden mi, veyahut Amerika'da geçirdiği zaman boyunca konuşma şeklinin giderek değişmesinden mi kaynaklandığını o an anlayamıyor Changbin. Fakat, çok da ilgilendiği yok zaten. Elini yıllardır görmediği fakat samimiyetlerinden bir parmak bile kaybetmediklerini düşündüğü arkadaşının omzuna atıyor.

"Sen öyle diyorsan... Neyse, onu bunu bırak da seni bugün buraya neden çağırdık, biliyorsun değil mi?"

Minho biliyormuşcasına gülümsüyor, kafasını önüne eğip kızaran yanaklarını gizlemeye çalışıyor.

Hiç değişmemiş diye içinden geçiriyor Changbin, aynı saflığı ve toyluğu ile duruyor karşısındaki adam, yıllar sonra bile.

"Sanırım biliyorum... Yongbok bahsetmişti telefonda." diyerek kısa kesiyor cümlesini. Uzun boylu bir çocuk gibi kırpıştırıyor gözlerini. Görenler onun yirmilerini çoktan noktaladığını tahmin bile edemiyor.

"O zaman iyisin, doğru duymuşsun. Yongbok, Woona'nın öğretmenini davet etti bugün için. Onu seninle tanıştırmak istiyoruz."

Yongbok, Changbin'in dilinden düşürmediği, ona olan aşkını diyarlara hitap ettiği, sarışın, narin mi narin olan oğlunu doğuran omegası.

Woona ise onların ileride bir alfa olacağı için kına yaktıkları ve öyle yetişmesi gerektiğine inandıkları 6 yaşındaki oğulları.

"Anlıyorum, teşekkür ederim."

Cebinden çıkardığı Camel paketten bir sigara alıp ona uzatıyor, Minho reddedince de kendine pay çıkarıyor.

"Sen eşinden ayrılalı ne kadar oluyor? Bekarlık gömleğine yansımış." çakmağın sıcak alevini sigarası ile buluştururken soruyor.

"Amerika'dan döneli nerdeyse bir yıl oluyor. Boşanalı ise iki. Belgeleri hallettikten kısa bir sonra Kore'ye geri döndüm zaten. Oturum izni alabilecek kadar kalamadım."

dalgaların adı yok; minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin