Dışarda koşuşturan çocukların sesi, çekirdek çitleyen kadınlar, futbol konuşması yapan erkekler. Nil öyle bir sokaktan geçiyordu ki tüm bunları toplamış olan insanlar buradaydı. Galiba merkez bunu bile sınamak istiyordu.
"Elinde ki beş lirayı geri ver çabuk! Onunla çiğköfte alacağım, duymuyor musun ya!" Küçük çocuk gözyaşlarıyla beraber ayağında terlik olmadan parasını çalan çocuğun arkasından koşuyordu. Az daha koşsa parasını almayı başaracakken aniden yere düştü.
Yere düşen zavallı çocuk ağlaya ağlaya yerden kalktı. Canı fazla acımış olmalıydı. Simsiyah giyinmiş, asil ve zengin gibi görünen Nil bunu görmezden gelmek istemişti ama yapamadı. Çocuğun yanına doğru gitti. Çocuğun karşısında dimdik durdu ve çocuğu inceledi.
"Çiğköfte ne kadar söyle bakalım ufak çocuk." Nil elini cebine götürerek gözlüklerinin arkasından çocuğa baktı.
Çocuk bunu gördüğünde gözlerinin içi parladı, aniden içinde ki sevinçle ellerini önünde salladı. "Yirmi lira abla."
Nil bunu duyduğunda, çocuğun beş lira çiğköfte parası için koştuğunu hatırladı. Başını arkaya doğru çevirdiğinde, birçok çocuğun onu izlediğini gördü. Nil'in aklına nedense arkadaşı gelmişti. Aslında böyle ilgisiz bırakılmış çocuklar esnaf dükkanlarına gider olmayacak miktarda indirim ister ve istediği yemeği esnaftan alırdı.
Tabi esnaf buna izin verirse.
Nil cebinden elli lira çıkarıp çocuğun boyuna gelebilmek için çömeldi ve parayı çocuğa uzattı. "Bak, bu sen ve arkadaşların için. Bencillik edip hepsini kendine alma, bölüştür tamam mı?"
Çocuğun gözleri sevinçle parladı ve başını salladı. Elli lirayı havada sallayarak arkadaşlarına doğru koştu.
Nil çocuğun arkasından baktı. Bu çocukların haline üzülmeden edemedi. Önüne baktı ve yeniden havalı tarzına bürünüp ileri yürüdü.
Nil binadan içeri etrafı kontrol ederek girdi. Sağına soluna kendini beğenmiş şekilde başını çevirdi. Büyük asılı tablo ilgisini çekti ve tabloya yöneldi.
bir yıldız. Ufak olan bir yıldız. Nil bunun neden burada olduğuna anlam veremeyerek daha fazlasına bakındı. Çoğu kişinin gururumuz diye asıldığı fotoğrafları gördü.
O sırada görevli bir kadın, Nil'in burayı gözlemlediğini gördüğünde yanına doğru yürüdü ve iki elini önünde bağlayıp gülümsedi. "Size nasıl yardımcı olabilirim?" Nİl'in bakındığı tablolara gözünü çevirdi, "Galiba ilginizi çekti. Bunlar bize çok yardımcı olan ve haber değeri yaratan insanlarımız."
Nil hala tabloya doğru gözünü dikmişti. Ah, eğer arkadaşı bu tabloda yer alsaydı diye düşündü. Bir insanın hayalini gerçekleştiremeden dünyadan göç etmesi, bundan kötüsü var mıydı? Nil başını eğdi, siyah saçları gözünün önüne doğru düştü.
Görevli kadın sabırlıydı ve Nil'i bekliyordu. Nil kadına doğru döndü ve gözlerinin içine baktı. "Bir yıldız ne anlama geliyor?"
"Yeni birisi mi? Bakayım bir..." Kısa saçlı kız eline yeni gelenler listesini aldı ve siyah saçlı kızın fotoğrafına baktı. "Ah çok güzelmiş, havalı görünüyor."
"Siz gelen herkese havalı diyorsunuz dedektif hanım." Görevli kadın, kısa saçlı kadının elinden listeyi aldı ve yerine kattı. Bilgisayardan tarihlere girdi. "Bugüne randevu ayarladık, gelmesi lazım. Onunla tanışmak mı istiyorsunuz Işıl hanım?"
Işıl kapıya doğru gözlerini daldırdı. Görevli kadının sorusuna başını salladıktan sonra dalgınlıktan çıkıp gözlerini kadına dikti. "İşe alınmadı mı? Neden randevu için geliyor?"
Görevli kadın gözlüğünü tek eliyle kaldırıp, diğer eliyle de fareyle bilgisayardan sekme açtı. Bir şeyleri içinden okuduktan sonra söylemek için Işıl'a baktı. "İşe yarı alınmış durumda. İlk görevini yapması lazım."
"Daha yıldızı bile yok yani? Olsun ya..." Işıl hemen elinin altında ki listeleri alıp arkasını döndü. Döner dönmez listenin başını çeken o kişiyi gördü.
Takım elbise giyip gelmiş olan Nil'i.
Nil kırmızı rujuyla etrafa bakış atarken son derece rahat görünüyordu. Önüne çıkacak kişiyi görmeden önce tabi.
"Ah siz Nil hanım olmalısınız! Hoşgeldiniz." Işıl hızlıca ilerledi ve Nil'in önünde durdu. Elini Nil'in elini sıkmak için kaldırdı.
Nil bir anlığına sersemleyip olayı kavrayamadı. Önüne aniden birisinin atılmasını beklemiyordu. Gözleri ona uzatılmış ele kaydı, temiz olan o elden yukarıya doğru gözlerini kaldırdı. Gördüğü yüz karşısında gözleri küçüldü, şok oldu.
"Ben dedektif Işıl." Işıl samimiymiş gibi atladığının farkındaydı, ama bu kızı hızlıca kapmalıydı. Yanında son derece havalı birisini istiyordu. Ama yaptığı hareketin karşı kızda nasıl bir soruna yol açtığını bilmiyordu.
Nil birdenbire gerçek dünyadan kopmuş gibiydi, bu yüz...
----
"Ben dedektif olmak istiyorum Nilay. Herkes bana dedektif hanım demeli. Havalı, kendinden emin bir duruş sergilemek istiyorum."
Nil konuşan arkadaşına sevgi dolu baktı. Bu kızın istediğini alacağından emindi. Kalbinde ki ses bunu aklından geçiriyordu. "Ben sana güveniyorum ya... yapacaksın."
-----
Nil Işıl'dan bir adım geriye doğru uzaklaştı. Yine eskiye doğru yol almıştı.
-----
"Özür dilerim. Ben... yapamıyorum, başaramıyorum olmuyor ben..."
Telefon bağlantısı koptu.
Nil ne olduğunu anlamadı. Arkadaşı neler diyordu şimdi? Hayır! O ne yapıyordu, neredeydi?
-----
Işıl Nil'in koluna hafifçe dokundu. "İyi misiniz Nil hanım...? Bir anda renginiz soldu."
Nil koluna dokunan kişinin suratına daha dikkatli baktığında, karşı kişinin gözlerine daldı."
----
"Kapıyı aç! Kapıyı, ben geldim!" Nil içinde ki kötü hisle kapıya vuruyordu, ama arkadaşı asla açmıyordu o kapıyı. Yoldan geçen kaslı bir adamı durdurduğunda, adama kapıyı kırdırmıştı.
Nil hızlıca içeriye doğru koştuğunda etrafta ilaç poşeti gördü. "Nilüfer?" Nil'in azğından hızla bu sözler döküldü. Nilüfer'in odasına doğru koşup kapıyı açtığında ise kalbi tekledi.
Nilüfer? Hayatına bir ip, sandalye ile son vermişti.
Çığlıklar sokağı bir ağ gibi sarmıştı.
-----
Nil çok sallanmasının ardından derin nefes aldı. Ona uzatılan suyu içti. Birdenbire geçmişe gitmeyi hiç bu kadar beklemiyordu, beklenmedik şey onu yakalamıştı.
Işıl gülümseyerek ona bir su kattı. Suyu Nil'e uzattı. "Eh, gerginlikten olsa gerek. Değilse de bir doktora götürürüz seni."
Nil Işıl'ın Nilüfer'e bu kadar benzemesini kaldıramıyordu. Sanki kaybettiği arkadaşı hiç ölmemiş, şuan karşısında ki oymuş gibi.
Işıl her şeyden habersiz, birisinin yerine konulduğunu bilmeden masumca Nil'in bir kulağından girip bir kulağından çıkan şeyler söylüyordu.
Böyleydi işte. Kaybettiği şey o kadar değerliydi ki Nil'in. Ne olursa olsun kaldıramayacağı kadar.