"Durumu nasıl doktor bey? İyi olacak mı?" Nil doktorun peşinden koşarak sordu. Doktor durup Nil'e döndü ve hastaya da kısa göz attıktan sonra belli belirsiz başını salladı.
"Bilmiyoruz Nil Hanım. Çok fazla darbe yemiş, buraya kadar yaşaması gerçekten mucize olmuş. Bundan sonra yaşama ihtimali... o dayanabilirse var. Biz yapacağımızı yaptık.
Nil Gözde'nin sarılmış yüzüne baktı. O yüz sarılmadan önce ne kadar acının getirdiği mahvolmuş bir yüzdü öyle.. Yavaşça nefes alıp veriyordu, umarım bu hep devam ederdi. Ama dayanabilirse...
"Kazanabilmemiz için dayanman lazım gözde." Nil gülümseyerek Gözde'nin parmağından tuttu. "Kazanacağız, ve sen özgürlüğüne ve sevdiğine kavuşacaksın." Nil Gözde'nin yanından kalktı ve Karakola gitmek için hazırlandı. Kapıdan çıkarken son kez Gözde'ye baktı, ve çıktı.
O çıkarken, Gözde'nin parmağının hareket ettiğini asla görememişti.
Nil karakola vardığında, polislerle selamlaştı ve içeriye doğru, kimsenin onu durdurmayacağından emin şekilde kendisine hazırlanmış sorgulama odasına gitti.
Nil her şeyi öğrenmek için elinden geleni yapacaktı. En azından öyle düşünüyordu, tüm her şey kayıt altına alınmak üzere odaya girdi ve anne ile baş başa kaldı. İkisinin arasında ki düşmanlık, çok net algılanıyordu.
Bir ihtimal anne, kızı için hala üzülmüyordu. Oğlunun ölüm döşeğinde olması onu üzüyordu ve bunların hepsi Nil'in yaptığı şeylerdi ona göre.
Nil'in topuklu ayakkabısı hala tam yere basıyordu, sesler oda içinde yankılandı. Nil kadının karşısına bir sandalye çekti ve dik şekilde oturdu. Başını yana eğdi ve tiksinme anlamında bir gülümseme ortaya çıkardı. "Sonunda buradasınız, hakettiğiniz yerde. Ama daha durun, burası kötü değil. Daha kötü yerler göreceksiniz."
"Oğluma ne oldu? Sus kadın. Bana sadece oğluma ne olduğunu söyle!!" Anne aniden Nil'in üstüne doğru uzandı ve vahşice bağırarak soru sordu.
Pekala, demek ki kendisini önemsemiyordu ve oğlunu önemsiyordu. Nil güldü ve başını aşağıya eğdi. Kendi öz kızına bunu yapan bir kadın-anne, neden kendinden olmayan oğlunu koruma altına alıyor, önemsiyordu?*
"Ne var bu oğlunda be kadın? Öz kızını düşünmeyecek, tüm bu pislikleri yapacak kadar. Ne var?" Nil en çok merak ettiği soruyu sordu. Bu cevabı aldığında ne hissedeceğini merak etti.
Kadın genişçe gülümsedi. Bu soru onu mutlu etmiş gibiydi. "PARA!" dedi yüksek sesle bağırarak. Ardından kaşlarını çatıp dişlerini gıcırdattı, "Ama paralarımı elimden aldın. Oğlan gitti, para bitti. Oğlan dediğin çok kutsaldır, kadın gibi değildir. O bize her daim para getirir. Ha... ha... ha..."
Nil bunu duyduğu anda şok oldu. Nasıl bu kadar iğrenç bir insan olabilirdi? Her şey bir para için miydi? Nil'in sinirden elleri titremeye başladığında, yumruklarını sıktı ve kadına çok sert bakış attı.
Bu bakış gülen kadını susturmaya yeterdi. İçine doğru kapanıp dudaklarını düz çizgi haline getirdi.
"Senin gibi bir insan olmaz olsun. Oğlan ha? Oğlan demek... Eğer akıllı bir kadın olsaydın, kadınlarında yaptığı şeyleri görebilirdin. Pekala, sen yapamadın, düşünmedin ama kendi kızına bile yaptırmadın! Onu bunu geçtim, kendi kızına birkaç para uğruna yaptıklarına bak! Zorla ilişkiye girdi, yüzüne iki kere asit aldı ve sen yaptın!"