1- "Şaka değil Duru"

230 28 36
                                    

Beni diğer hikayelerimden tanıyanlarınız vardır belki. Bu hikayeme de şans verirseniz çok memnun olurum. Yorumlarınızı bekliyorum.Her türlü eleştiriye açığım.

Multimedyada üç ana karakterin resmi ve müzik var. Şarkının adı neon hitch-pink fields. Umarım okurken güzel vakit geçirirsiniz. İyi okumalar :)

Havanın yeni yeni kararmaya başladığı bir zaman aralığında ince topukluların üzerinde emin adımlarla yürüyordum. Normalde sakarlığımla nam salmış olsam da topuklular konusunda üstüme tanımazdım. Çocukluk merakından gelen bir deneyim sanırım. Çocukken 'Minik kokoş' derlerdi bana. Ayakkabının sadece uç kısmını kaplayan minik ayaklarımla evin içinde yürümeye çalışırdım. Çıkardığı o takırtı içimi okşardı. Bir oyun gibi görürdüm onu. Annemin kolyelerini de boğazıma iki üç kere sarardım. Rujunu dudağımın etrafına taşıra taşıra sürerdim. Bir de o halime boy aynasında bakar kendime öpücük atardım.

Eski halimi anımsayınca güldüm. Zaman nasıl da akıp geçiyordu. Ne kadar çabuk büyüyorduk. Ne kadar çabuk değişiyorduk. O akıp giderken önüne geçenleri alıp sürüklüyordu. Ben de geçmişe fazla takılmayıp şu anı yaşamaya odaklanmıştım. Akışına bırakmıştım dünyayı.

Kafamı kaldırıp havaya baktığımda şansımdan herhalde hava fazla bulanıktı ve tepemde yağmurun habercisi kara bulutlar süzülüyordu.Yağmurun yağacak olması beni telaşlandırmıyordu. Zaten dönüşte Giray beni eve bırakacaktı. Öyle olmasaydı bile yağmurda sırılsıklam olana kadar ıslanmak gibi delice bir hobim vardı. Yağmur üzerimden aktıkça tüm sıkıntılarımı, acılarımı alıp götürüyormuş gibi hissediyordum. Temizlenmiş bir ben oluyordum. Islak toprağa basınca kötü enerjinin üstümden akıp toprağa karışacağına inanırdım. Ya da böyle inanmayı tercih ederdim.

Yağmuru dileyerek yürürken dizimin bir karış kadar üstünde kalan elbisemin uçları hafif rüzgarın etkisiyle hareketlenmeye başlamıştı. Sokağın ortasında duraksayıp üstüme başıma çeki düzen verdikten sonra el çantamın içinde küçük üzeri iri taşlarla süslü aynamı aradım. O küçücük çantaya bile dünyayı sığdırmaya başarmıştım. Aynayı bulduğumda zaferle gülümseyip açtım.

Yansımama baktığımda heyecandan kemirdiğim dudaklarımda sürdüğüm rujdan eser kalmamıştı. Başak'ın yaptığı gözlerimi ortaya çıkaran gölgeli göz makyajına bir kez daha hayran kalmıştım. Hem geceye yaraşır bir ağırlığı vardı hem de gündüz bile rahatlıkla yapılıp çıkılabilecek kadar hafifliği.

Saçlarımı akşamdan örüp sabah açıp kendi haline bırakmıştım. Dalgalı olan saçlarıma daha belirgin bir şekil vermişti. Rujumu çıkarıp bir kat sürüp aynayı çantama koydum.

Mekana girdiğimde gözlerimi büyültmemek için kendimi tuttum. Burası saray yavrusuydu resmen. Yüksek tavanında asılı düşse insanı öldürecek kadar büyük ve şatafatlı avize büyüleyiciydi.

Gözlerim Giray'ı aramaya koyuldu. Görüş alanıma girdiğinde yüzümdeki kocaman gülümsemeyi engelleyemedim. Masada tedirgin bir şekilde bir oraya bir buraya kımıldanıyordu. Kolundaki saate bakıp duruyordu. Sadece on beş dakika gecikmiştim. Bu kadar telaşlanmasına kaşlarımı çattım. Sonra "Canım ya, beni merak etti demek ki." diye mırıldandım.

Giray'ın masasına sırıtarak yaklaşırken garsona çarpmamla tepsideki tüm içecekler üzerime dökülmesi bir oldu. Attığım tiz çığlık ve bardakların kırılma sesiyle Giray da dahil herkes bana baktı.

"Kahretsin."diye kendime kızdım. Garson sinirle söylenirken ben mahvolan elbisemi tutuyordum. Giray'ın geldiğini bile şimdi farkediyordum. Garson Giray'dan parayı alıp uzaklaştığında yaramazlık yapan küçük çocuklar gibi dudaklarımı büküp ona bakıyordum. Normalde gülerdi, bu halimle dalga geçerdi. Ama yapmadı.

Rotasız Kalpler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin