medya: starset - icarus.
eli her sanata yatkın olan Park Jimin dönemin en zeki adamlarından olmakla kalmamış, kendini üstün yetenekleriyle soyutlamayı başarmış ve neslinin en zeki adamı olarak parmaklarla gösterilmişti. gerçekten de hem mimar, hem heykeltıraş hem de her türlü mekanik araçlar yapabilen biriydi.
ve ne yazıktır ki, insanlar genç adamın bu garip bir şekilde sonu gelmeyen yeteneklerinden sebepsiz bir hasetle adamı kınıyor, kıskanıyorlardı. hatta halk kendi içinde genç adamı ellerinden geldiği kadar dışlayıp yadırgamıştı. kimi ekmeğini satmazken, kimi kapısının önüne hayvan artıkları döküp adeta nefretini bile isteye kusuyordu. -ki bu olanlar halk tarafından sürekli kışkırtılan kralın kulağına haddinden fazla şikayet edilince kral, Jimin'i topraklarından sürgün etmiş Girit adasına göndermişti.
bunu duyan Girit kralı Minos anında soluğu Jimin'in yanında almış ve o akşam için sarayın avlusunda düzenlediği şölene baş konuk olarak davet etmişti. jimin'in itiraz hakkı olmadığı kralın fermanını buyur etmek için gelen askerlerin gelip, gelmeyeceğinin cevabını beklemeden gitmesinden belliydi zaten.
o akşam kral yarı insan yarı boğa olan oğlu Minotauros için Jimin'e bir yöntem bulmasını emretmişti. aksi takdirde canından olacağını da belirtmişti.
sebebi ise lanetli oğlunun insanla beslenip halkı katletmesiydi.
bununla beraber Jimin yaklaşık beş aylık bir süreç zarfında tuğlalarla döşediği devasa labirentle halkın derdine derman olmuştu.
labirentin içine salınan Minotauros, devasa yapının içinde yolunu şaşırmış kaybolmuştu.
bu olayın üstünden iki yıl geçmiş ve Jimin orman yolunun bitiminde herkesten uzak olan evinde kendi kendine geçinerek yaşamaya başlamıştı.
ta ki öğle vakti kral tarafından gönderilen atlı araba ve üç dört asker kapısına dikilene kadar.. iki yıl önceki gibi içi bir kez daha şüpheyle doldu.
çaresizlikle kralın onun için gönderdiği atlı arabaya bindi. ve yine çaresilikle arabanın ufak penceresinden adanın okyanus yolunu izledi.. maviyi severdi. gökyüzünün denize bahşettiği renk kesinlikle kâinatın paha biçilemez unsurlarından biriydi. sonra sahil bitiminde başlayan ormana takıldı gözleri. yeşil.. buram buram yaprak, çimen kokan bu rengi her şeyden çok sevdiğine yemin etse gocunmazdı. ilham kaynağı, tanrının her bir eserinde dört döndü gözleri.
yol boyunca ağzını bıçak açmazken sessizce izledi ikinci cennet kılınan yeri.
saraya vardığı vakit, atlı arabının kapısı askerler tarafından açılmış Jimin'in inmesi için arabanın önüne tümsek koyulmuştu. bal sarısı saçları güneşle bütünleşmek ister gibi, açık havayla daha da parıldamış, âdeta güneşi ete kemiğe büründürmüştü.
yavaş ve emin adımlarla saray yolu boyu yürüyüp sonunda avluya gelince iki kolunu da hafifçe havaya kaldırmış kırklarının sonunda olan krala doğru yürümeye başladı. tam önüne gelince saygıyla eğilmiş ve yine saygıyla doğrulmuştu.
"sonunda geldin Park."
"beklettiysem affınıza sığınırım kralım."
"lüzumu yok." kral geçiştirir gibi yüzüklerle donatılmış parmaklarını havada gelişi güzel savurunca, başıyla onayladı Jimin.
kraldan nefret ettiği aşikârdı.
"haddim değil ama siz densizliğimi mâzur görün efendim.. beni çağırmanızın şerefini neye borçluyum?"
kral sorulan soruyla, az biraz sinirlenmiş ve genç adamı yanıtsız bırakıp avlunun ortasına doğru yürümeye başlamıştı. arkasında ne olup bittiğini anlamdıramayan genç adam ise öyleye krala bakıyordu. aralarındaki mesafe iki metreyi bulmuşken kral arkasını dönerek, "gel benimle." diye emir vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
icarus. ─vmin✓
Fanfictionhavadan düştün ve kanatlarını kırdın, tıpkı her seferinde yaptığın gibi. yeni bir çift yaptın kırık şeylerden, her şeyi bir kez daha denemek için. hemen yukarıya tırmandın en yüksekteki zirveye çıktın.. ve sınırlarına ulaştın aradığın dünyanın. yüks...