Bölüm 2

57 3 1
                                    

Derse bir türlü odaklanamıyordum. Aklımda ki tek şey dün olanlardı. O adam gittikten sonra eve girmiştim ve babamı bulamamıştım. Dışarıya neden çıkmadığını da anlamıştım böylelikle. Eve geldiğindeyse konuyu açıp boşuna germek istememiştim.

Duş alıp yatmıştım ve sabahta erkenden çıkıp gelmiştim okula. Boşboş bahçede oturmuş ve biraz düşünmüştüm. Ama hiç bir şekilde aklım ermiyordu. Bu zamana kadar babamın girdiği bir bortç olmamıştı.

Hatta beni özellikle böyle tipler içinde sürekli uyatırdı. Şimdi ergenlerde moda olfuğunu ve böyle insanlardan hoşlandıklarını söylemişti. Günde en az yirmi defa böyle bir hataya düşmemem için uyarıyordu.

Bu konu hakkındaki hassasiyetine bir anlam veremesemde, annemle ilgili olduğunu düşünüyordum. Ben çok küçükken ölmüştü ve o zamanları hayal meyal hatırlıyordum. Büyük bir evimiz vardı ve annem gittikten sonra   o eve göre biraz daha küçük bir yere taşınmıştık. Babamın sürekli peşinde dolaşan adamları yok olmuştu. Yada girmemin yasak olduğu odalar.

Normal bir hayatımız vardı ve bu yüzden anlam veremiyordum. Çok üstelemem gerektiğini ama üstünkörü hem annemi hemde bu adamları sormam gerektiğini aklımın bir kenarına yazıp derse odaklandım. Yada odaklanmaya çalıştım diyelim.

Eve dönnüş saatinde otobüse binmeyi düşünmüştüm. Fakat kalabalık olabileceği gerçeği suratıma tokat gibi çarpmıştı. Her zaman olduğu gibi bugünde eve yürüyerek gidecektim malesef.

Hızlı hızlı giderken bir yandan da kulaklığımı açmaya çalışıyordum. Bir silah sesi duymam ile anında yerimde kas katı kesildim. Çok yakında geliyordu ve bu ürkmeme sebep olmuştu.

Kafamı çevirip etrafıma baktığımda dalgınlıkla yalnış yola girdiğimi gördüm. Sağ tarafımda orman, sol tarafımda mezarlık vardı.

Adım seslerini duyar duymaz koşarak mezarlığa girdim. Arkama bakmadan koşuyordum. Fakat bir an kontrol etmek için kafamı çevirdim... Ve o bir anda birinin göğsü ile bütünleşmem bir oldu.

"Jungkook?"

Taehyungun sesi ile kafamı oraya çevirdiğimde bana sorar gözlerle bakıyordu. Ben ise birine temas etmenin verdiği korku ile yere yığıldım.

"Dokunma bana!"

Yaslandığım ağaçta dizlerimi kendi üzerime çektim ve ellerim ile kulaklarımı sıkıca kapadım.

Yüzümün kızardığına emindim çünkü midem dehşet bulanıyordu.

"Bir daha s-sakın do-dokunm-ma bana! S-sakın-n-n"

Gözlerimden yaşlar akarken hızla arkamı döndüm ve içimdekileri boşaltım. Kustukça daha çok kusuyordum. Bedenim titremeye devam ederken arkadan sesini duyuyordum.

"tamam dokunmadım Jungkook. Hadi bana bak."

Yavaşça ona döndüm. Midem biraz olsun rahatlamıştı. Gözlerimdeki yaşlar akmayı bırakmıştı fakat nefesim hala zorlanıyordu. Bacaklarımı daha fazla çekip çantamın kulplarını sıktım.

"geçti bak. Sakin. Dokunmuyorum sana. Bilerek olmadı ama özür dilerim. Şimdi bana neden burada olduğunu ve koştuğunu açıklar mısın?"

Nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. Dokunması bir anlık olduğu için büyük bir kriz geçirmemiştim ama korkmuştum. Kıyafetinin üstünden ettiği temas bile iğrenmeme sebep olmuştu.

Yavaş yavaş sakinleşirken gözlerine baktım. "silah sesi duydum. Adım sesleri gelincede kaçtım" durumu özetleyince önce bir baktı. Bir kaç saniyenin ardından "tamam ben adamlarımı yolluyorum etrafa baksınlar. Ormanda çok fazla hayvan avlıyorlar. Tüfek sesi duymuşsundur."

Başımı hafifce salladım. "senin ne işin var burada" neden sorduğumu bilmiyordum. Şuan sadece soru sorup kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı.

"birini ziyarete gelmiştim. Ama önemli değil boş ver. Hadi seni eve bırakayım"

Aslında burası annemin olduğu mezarlıktı. Gelmişken onu görebilirdim. Fakat şuan annemi ziyaret edecek bir vakit değildi. Sesizce onaylar şekilde saladım başımı. Ayağı kalkıp peşinden yürümeye başladım.

Arka kapıdan çıkıp arabaya bindik. Arabayı hala çalıştırmamıştı. Ona döndüğümde zaten bana baktığı için bir an göz göze geldik. "şey Jungkook kemerini bağla lütfen. Unutmuşsun galiba. Bir an bağlayacaktım ama.." 

"aa şey evet kemer. Onu bağlamak lazım. Bağlayalım. Yani balıyım. Ben bağlıyım. Sen değil. Zaten niye sen bağlayasın ki? Haha demi?" önüme dönüp sitresle nefes verdim.

Yanındayken cidden geriliyordum. Arabayı çalıştırıp eve doğru sürdüğünde bende yol boyu dışarıyı izledim. Yani öyle sanıyordum. Yolun yarısında uyuya kaldığımı, ve Taehyungun beni eve taşıdığını (!) ancak yumuşacık yatağımda uyanınca anladım.

Gece dört beş civarlarında uyandım. Boğazım kuruduğu için su içmeye mutfağa gidecektim. Terliklerimi ayaklarıma geçirdim ve yavaş adımlarla aşağı kata indim. Daha önceden doldurup dolaba koyduğum şişeyi aldım ve odama geri çıktım.

Uykumu aldığım ve dinç hissetiğim için biraz ders çalışıcaktım. En sevdiğim ders fizikti ve bu yüzden fizik kitabımı alıp soruları çözmeye başladım.

Hava aydınlalana kadar - yaklaşık iki buçuk saat- aralıksız fizik ve matematik çözdükten sonra okul saatim yaklaştığı için kalkıp hazırlanmaya başladım.

Üstüme siyah bir sweet altıma ise siyah bir pantolon giyip çıktım evden.

Okulun bahçesine geldiğimde adımlarım durdu. Taehyung muydu o? Niye müdürle konuşuyordu ki. Kütüphanenin binasına doğru yürürken oda karşımda kalıyordu. Kısa bir an göz göze geldik ve müdürün yanından ayrılıp bana doğru gelmeye başladı.

"günaydın uyuyan prens"

" şey günaydın o olay için özür dile-"

"hey şaka yapıyorum. Tüy kadarsın zaten. Çok kolay oldu seni taşımak."

Bir şey demeyip öylece yeri izledim. Çalan zili duyduğumda kafamı kaldırdım.

"Ben gidiyim artık, zil çaldı."

"Tamam. Sonra görüşürüz. "

Giderken arkamdan baktığına emindim ama bir kez olsun dönüp bakmadan koşa koşa binaya girdim. Bu adamdan acilen uzakalaşmalıydım. Acaba okul mu değiştirsem?

***

Evettt ben geldim. Ve şimdide gidiyorum.

Yarın -inşallah yani-  görüşmek üzere.

Instagram /@taekookfanv

Tiny| TAEKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin