bir

230 30 139
                                    



Yıllardır yaşam belirtisi görmemiş rutubetli koridorlara yayılan küf kokusu rahatsız ediciydi. Taş duvarlara asılmış meşaleler dışında alanı aydınlatan bir etken bulunmuyordu.

Uzun bir çizgi halinde devam eden tok adımlar, birkaç yüzyıl öncesinde de olduğu gibi aynı alana doğru uzandı ve ezbere bilinen koridorlar bunu kolaylaştırdı. Karanlık koridorların uçlarında sık sık rastlanan muhafızlar varlığını neredeyse hissettirmiyor, yalnız olma düşüncesi tüm bedenini kaplıyordu. Kahverengi tutamlarını geriye atmış, günlük harici giydiği kıyafetleriyle görünüşünden ödün vermeyen karizmasıyla General Lee Heeseung, tıpkı diğer üstler gibi toplantıların yapıldığı büyük salona ilerledi.

Köşede gördüğü farelerden biri hızla önüne firar ederken yürümeye devam etti. Üzerindeki dalgaların arasında okyanusta kaybolmuş gemilerin olduğu işlemeli tahta kapının desenleri, neredeyse fark edilemeyecek kadar eskimiş gözüküyordu. General Lee kapının önünde durdu ve muhafızlara selam verdi, kapı ardına kadar açıldı.

Birkaç adım ötedeki oldukça uzun ve eski, yarısı boş olan masadaki insanların gözü o tarafa doğru döndü ve Lee Heeseung, emin adımlarını bu kez o tarafa doğru çevirdi.

Odaya girdiği anda kendini belli eden bariz bir küf ve ayaz kokusu burnunu kaşındırdı. Salon yerin altında olduğundan sebep yosun ve rutubetle kaplı nemli duvarlardaki yanan zayıf meşalelerden başka odayı aydınlatan bir şey yoktu.

"Hoş geldin general."

"Hoş buldum majesteleri."

Kralın hemen yanındaki sandalyesini çekerek oturdu ve diğerlerine selam verdi. Gözlerini masadaki diğer yüzlerde gezdirdi. Neredeyse hepsi yaş almış insanlardı fakat Heeseung onlara rağmen oldukça genç ve hepsinden kıdemliydi. Ülkedeki en rütbeli askerlerden biriydi, Natako'nun geleceğini kendi tırnaklarıyla kazıyarak yazmıştı.

Yeri boşalan sandalyeler, eskiden tamamı dolu olduğu zamanları aratıyordu. Sadece kralın güvendiği rütbeli insanların dahil olduğu ve bu odadakiler dışında kimsenin varlığından haberdar olmadığı odada, eski bir masanın etrafında yıllar sonra yeniden toplanmış, dışarıya sızdırılmasının mümkünatı olmadığı gizli meseleleri konuşmak için bir araya gelmişlerdi.

Tam karşısında oturan Prens Yang Jungwon, çekik olan gözlerini generalle birleştirdi ve kafasını hafifçe eğerek dostane bir selam verdi. General ona karşılık verdikten sonra birkaç koltuk sağında oturan dostu Jongseong'a kaydı bakışları.

Haricen kadim kahinler, sözü geçen lordlar ve madamlar dışında, tanımadığı bir yoktu.

Sol tarafında oturan kral boğazını temizleyince bakışları yeniden o tarafa döndü.

"Uzun bir aradan sonra, yazılan yeni kehanet hakkında konuşmak için burada toplandık."

Kehanetler her zaman yazılırdı. Bazıları okunmaya gerek bile duymadan imha edilirdi. Hepsinin bir seviyesi olurdu, düşük seviyeli olanların gerçekleşme ihtimali neredeyse hiç olmadığından yorumlanmazdı.

Bir de altın kehanetler vardı ve oldukça özellerdi. Yüz asırda bir geldiği bile söylenirdi.

Masadaki herkes merakla dinliyordu kralı. Derin bir nefes aldı ve yeniden konuştu.

"Bu bir altın kehanet."

Parmaklarıyla kenardaki muhafızı işaret etti ve muhafız, elindeki parşömene dokunmaya kıyamaz bir halde kralın izniyle gür sesini duyurarak okumaya başladı.

natako, heejake.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin