Demir ellerini annesinin omzularından çekti. Kara gözleri sinirle kısıldı. Böyle anlarda ne kadar çok benziyordu babasına.
D: Oraya gittin öyle mi ?
H: Evet
Hünkar tedirginlikle cevap verdi.
D: O zaman neden Nesrin abla " annen buraya hiç gelmedi" dedi
H: Kozan'a gittim diyorum oğlum, buradaki Nesrin'e değil.Demir kaşlarını çattı, annesini süzüverdi. Gözleri etrafta geziniyordu ama pek bir telaşsız pek bir ağır ağır bakınıyordu. Belli ki doğru söylüyordu. Hem bu saatte arkadaşından başka kimin yanından gelebilirdi ki !
D: Niye haber vermedin peki ?
H: Öyle kafama esiverdi yanına gittim.Gözlerini bir türlü buluşturamıyordu oğluyla, içindeki mutluluk yüzüne yansımıştır, gözlerinden okunuyordur diye bir türlü bakamamıştı suratına. Baksaydı söyleyiverecekti ne var ne yoksa ! Ama yapamıyordu da, her şeye cesareti vardı aslında. Oğlundan mı korkuyordu, hayır... Böyle bir şey oğlunun yüzüne yüzüne nasıl söylenirdi bir tek onu bilmiyordu. Tam 40 sene önce babasının yüzüne söylemişti ama kendi evladı olunca böyle oluyordu herhalde... Hem şu anın mutluluğunu bozmak istemiyordu, biraz tadını çıkaracaktı. Başka bir uygun zamanda söylemek daha münasipti.
D: Sen iyisin değil mi ?
H: Çok iyiyim, sorgun sualin bittiyse yatacağım ben oğlum.
D: Anne aşk olsun,Elleri annesinin omuzlarını buldu, sıvazladı kollarını.
" ben habersiz gidince merak ettim sadece."
Baktı annesi cevap vermiyor, en iyisi şimdilik susmaktı.
D: Allah rahtlık versin
H: Sana da.Demir odayı terk edince nihayet saf mutluluğuyla baş başa kalmıştı. İlk iş kapıyı kapattı, bir an kilitlemek bile geçti içinden ama biliyordu, uyurken Demir'den başkası rahatsız etmezdi onu ki zaten o da daha gelmezdi bu gece.
Paltosunu çıkarıp makyaj masasının üstündeki pufa koydu, koyarken aynadan suretini gördü.
Şu konağa böyle mutlu gireli kaç sene olmuştu onu düşünmeye başladı. Demir'in doğduğu gün... Zaten kendisinin hayatı oğlunun hayatı üzerine kuruluydu, elbette bütün unutulmaz anları onun eseriydi. Mutlulukları, üzüntüleri, heyecanları...
Şimdi de Ali Rahmet ortak olacaktı böyle anlara. Daha doğrusu mutluluklara ortak edecekti Ali Rahmet onu !
Keşke biraz daha dursalardı Ali Rahmet ile öyle sarılı, gülümsedi daha da gülümsedi.
Böyle temaslar ona her zaman ürkütücü gelirdi, saf sevgiden saymazdı çünkü, çıkar vardır bir hinlik vardır mutlaka derdi genç kızken ama şimdi öyle mi ? Bir an önce kolları onu bulsun istiyordu. Ne kadar da susamıştı böyle saf, tertemiz sevgiye.
Tekrar yüzüğe baktı, ne kadar güzeldi.
" Ah Ali Rahmet "
Zümrütleri, onun gözlerinin güzelliğiyle yarışacak olan yüzükte gezindi, zevkliydi bu adam zevkli ! Ruhunu her yerde yansıtıyordu işte.
Yüzüğü parmağına geçirirken elinin titrediği aklına geldi gülümsemesine bir gülümseme daha kattı. Bu hülyalı halleri başkası görseydi !
Saçlarını çözmeye koyuldu, artık alışmıştı bu sıkı topuzlara. Kendi bile pek görmüyordu açık saçlı halini, zaten en son Adnan ile evlenemeden evvel böyle açık gezerdi. Onları bile hapsetmişti bir nevi. Şimdi içi dışı bir bir kurtuluyordu bu zincirlerden ! Ali Rahmet baharı getirmişti ona...
Paltosunu ilk girdiğinde savurduğu yerden aldı, alırken yerde yuvarlanan yüzüğün sesini duydu. Yamanlar'ın bordo yüzüğü, uzaktan nasıl da kasvetli duruyordu. Adnan'ın parmağına taktığı gün gözünün önünden geçti.– 19
" Hünkar Hanım, gelinliğinizi son kez denemek isterseniz eğer-"
H: Lüzumu yok !
" Peki efendim "Fransız bir gelinlikçiydi Hünkar'ın hemen arkasında konuşan. Düğüne iki gün kalmıştı, o işini yapıyordu kendince...
Hünkar kadına arkasını dönmüş, batacak olan akşam güneşini seyrediyordu. Tıpkı kendi hayatında olacağı gibi, bu adamdan asla kurtuluş yoktu. Çok sinirliydi, ümitsizdi, hayal kırıklığı içindeydi... Hangi birine kızacaktı şaşıyordu. Babasına mı ? " Kim sevdiğine varmış ki sen varacaksın ?"
Bu nasıl bir acımasızlıktı böyle, ya annesine ne demeli. Hiç ses etmiyordu, bir evladın bu kadar kıymetsiz olduğunu hiç görmemişti.
Peki ya Ali Rahmet, onu düşünmek istemiyordu bile. Bedenin parçası yoktu sanki, öyle hissediyordu. Artık yarım yaşayacakmış gibi...
" Hünkar..."
Can arkadaşının sesini duyunca hızla döndü arkasına dört aydır hiç böyle heyecanlanmamıştı, daha doğrusu kahırdan, gamdan ilk defa biraz uzaklaşmıştı
" Neriman !"
İkisi kollarını birbirine doladı, Neriman arkadaşını böyle görünce bir tuhaf olmuştu. Ne olmuştu böyle bu kıza, inanamadı çekti kendini Hünkar'dan. Uzun uzun baktı, dudakları titriyordu, ağzından bir kelime çıksa hıçkıra hıçkıra ağlayacaktı belki de. Hiç gelmemeliydi, hiç. Neriman tam ağzını açıp bir şey diyecekken Adnan içeri girdi.
Hünkar bu adamı meselesi olduğundan beri ikinci kere görüyordu. Zaten bir istediklerinde görmüştü işte şimdi ikinciye görüyordu.
İki arkadaş rugan ayakkabılardan çıkan sese doğru döndüler
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Zamanlar Çukurova'da
De TodoTüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar; Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, Ya da şehre bir yabancı gelir. Ve , hiçbir hikaye yarım kalmaz.