Han'dan...
Bugün bahçe izini yoktu. Onun yerine hücre kapılarımız açık, kendi bölgemizde dolaşma hakkımız vardı. Dolaşma hakkımız olmasına rağmen bugün yorgun hissediyordum ve hâliyle kendi hücremden çıkmayarak uzanmaya karar vermiştim.
Gün daha yeni başlıyordu. Geçmiyordu. Yatağımda biraz geriye giderek sırtımı duvara verdim. Şimdi hücremin önünden geçen insanları daha kolay görebiliyordum.
Yenay ile o son olaydan sonra hiç konuşmadık. Saçmaydı; benden istediği ve kendinin tamamı. Normal olması beklenmiyordu zaten ama çamaşır odasında o gördüğüm sarı gözler bile beni onun normal olmadığına ikna eden yeterli bir sebepti. Onu bugün de görmek istemiyordum, yine tuhaf şeyler isteyebilirdi ve kesinlikle isteyeceği şeyler benim hoşuma gitmeyecekti.
~Tık tık~
Hücremin demirliklerine tıklanmasıyla daldığım yerden-duvardan gözlerimi kaldırıp oraya baktım. Güya kapıyı mı çalmaya çalışmıştı?
"Ah sen şu yeni bebeklerdensin."
Hücremin önünde kızıl saçları omzuna gelen ve tam bir yavşağa benzeyen yirmilerinde bir adam vardı. Göz göze geldiğimizde duruşumda bir değişiklik yoktu. Asıl garip görünen kızıl kafanın sağ ve solundaki adamların kızıl kafanın ceplerini tutuyor olmasıydı. İçinden çıkmış cepleri tutan adamlardan biri devenin ağzı gibi sakız çiğnerken diğeri ortamdaki en ciddi ben ile yarışır bir sakinlikteydi. Onu sevdim, sakin olanı.
Kızıl kafa, onun adamlarını ve onu gözlediğim gibi o da beni karış karış süzüyordu. Rahatsız edici gözleri hızla yaptığı işe son verip ufak sırıtmasıyla konuştu. "Beğendin mi?"
Kendisini kastettiğini biliyordum ve barizdi ki o buranın pezevengi ya da büyük yavşağıydı.
"Sağındakini kastediyorsan, evet" Kızıl ile göz temasımı bozmadan konuşuyordum ve sağdakinin tepkisini göremedim. Kızıl kafa yüzünü sağ tarafa çevirerek bakmayı tercih etti. Aslında ona bakmıyordu, bakıyormuş gibi yapıyordu. 'Bu mu?' Dermiş gibi bir teyit etmekti bu. Çünkü zaten kendi adamını tanırdı.
Daha çok sırıtarak "Faruk mu? Ne yazık ki reddetmeliyim tatlım, o benim nadide parçam."
Ellerini, ceplerini tutan adamların üzerine koydu ve bırakmalarını anlayacakları kadar bir hafiflikte itti. Adamlar oldukları yerde kalırken kendisi hücremin içine girdi ve yatağımın ucuna-ayaklarımın bitimine kadar gelip durdu. Şimdi daha da yakın görüyordum onu ve fikrim; yavşak olduğunu düşünmekte ne kadar haklı olduğum.
Derin bir nefes aldım. "Ne istiyorsun?" Rahatsız ediyordu.
Yüzündeki sırıtmayı sildi, biraz ciddi görünüyordu şimdi. "Buradaki insanların ne kadarını tanıyorsun? Hiçbirini. Yeni geldin ve hiç arkadaşın yok, arkan yok. Burada masum olduğunu düşündüğün biri varsa, yanılsamadır. Birine güvenirsen; arkandan bıçaklanmaya hazır ol. Dışarıda Morshgan hapishanesi hakkında duyduğun şeylerden daha fazlası var burada. Hapishane bölümlerindeki en iyi kısımdasın; B2 bölümü. Yeni gelenlere burası hakkında bir şeyler paylaşmayı seviyorum çünkü ufak bir zaman öldürücü olarak harika bir görev. Mahkumlar sana burası hakkında bilgi vermektense sürpriz yapmayı tercih ederler. Bu bir iyilik, acemi. Kimse buradaki kuralları sana söylemez; tökezleyip defalarca düşmeni izlerler ve zevk alırlar."
Kollarını birbirine bağladı, bana yukarıdan bakıyordu ya da bakmaya çalışıyordu. Burası hakkında çoğu bilgiye sahip gibi görünüyordu. Ne kadar çok konuşursa benim için o kadar iyiydi. Bu bok çukurunda dönen işleri öğrenip bir an önce siktir olup gitmek istiyordum. "Hapishanenin kurallarını anlatmak istiyorsan, dinliyorum. Herkese aynı iyiliği mi yaparsın?"
Kısık bir gülüş ile "Herkese bu şekilde söylerim ama işin aslı sadece beğendiklerime bu iyiliği yaparım."
Gözlerimi kısarak "O pis bakışlarını üstümden çek. O işlerde gözüm yok ve eğer bunun karşılığında anlatıyorsan bunları, anlatma"
"Ah güzellim, izin ver; sana iyilik yapayım. Böylece bir gün gelip benden yardım istediğinde seni altıma alma ihtimalim yükselsin." Kendince güzel bir gülümse sundu önüme ama bu ben de kusma isteği uyandırdı.
"Ne kadar eminsin geleceğime" alaycı bir nefes verdim. "Ben gelene kadar bekleyecek misin? Yazık. Nadide parçan sana yetmiyor mu?"
"Yeni parçaları severim ve beklemek bunun tadını güzelleştirir. Eminim, geleceksin" arkasını döndü ve hücrenin kapısından tam çıkacakken durdu, yine arkası dönükken elini havaya kaldırıp salladı. "Bi sonraki sefer görüşürüz Han"
Hücreden çıkmadan önce yancılarını da peşine takıp gitmişti. Bir kaşımın havaya kalkması hariç pozisyonum hiç değişmemişti. Kolunun uzun olduğunu adımı bildiğini bana söylerek belli etmişti. Bizim için bir bilgi kutusu olduğunu belli etmesi güzel. Ama onun ağzından laf alması, bir şeyin karşılığında kolay görünüyordu.
Kalkıp Tunç ile mi konuşmalıydım? Hayır. Yenay ile konuşmak bile istemiyorum. Tunç duysa ne diyeceğini tahmin edebiliyordum; "O zaman ona kur yapıyormuş gibi yap ve bir şeyler öğren." Kafasının buna gideceğinden emindim ve ben bu ısrarı istemediğim için anlatmamayı planlıyordum.
Başka bir yol olup olmadığını kontrol etmeliydim. O kızıl kafanın yanına, onun dediği gibi yardım için gidersem işler göründüğü gibi masum olmazdı. Buraya gelip bilgi veriyormuş gibi yapması; ipin ucuna koyduğu bir yem gibiydi. Madur, oltaya düşmemek için ondan yardım istemeye gidecekti ve asıl orada oltaya düşecekti. O kızıl kafa kendince gözüne kestirdiği madur gördüklerini kolunun altına alıyordu ve bunu; ben buranın iyilik meleğiyim, yardım ederim, bilgi veririm söylemleriyle yapıyordu. Eğer önemsiz olmayan bir iyilik istiyorsanız karşılığında elbet bir şey alırdı, bu karşısındaki kişinin rızasını önemsemeden yapardı.
Tunç'dan...
Hapishanede ne iyi gidiyor biliyor musunuz? Sigara.
Her zaman her hapishanede dışarıdan ihtiyaçları karşılayan biri vardır. Mahkumların istediği ıvır zıvırların karşılığında para kazanırlar. Bugün birilerinin konuşmasına kulak misafiri olmuştum ve onlardan bu işi yapan adamı öğrenmiştim. Harika! Cılız, kırk yaşlarında bir adamdı ve onun dışardan getirdiği eşyaları ya kendisi ya da kütüphaneci yaşlı adam hücrelerin önünden geçerken teslim ediyordu. Ben direkt kendisinden almıştım sigarayı. Sigarayı almak kolay olsa da içecek yer bulmak zordu. Tuvaletler bunun için seçilecek tek bir yer gibi görünüyordu. Pencere olmasa da havalandırma sayesinde dumandan neredeyse hiçbir şey kalmıyordu.Şimdi ise ben bir tuvalet kabini içinde sigaramı tüttürüyordum. Tuvaletler alaturka şeklinde olduğundan çömelmiş, tam anlamıyla keko pozisyonunda duruyordum. Her duman iyi bir hissi içimden atıyor gibiydi. Dert mi götürüyor yoksa getiriyor mu emin değildim.
Günün bu erken saatlerinde neyime güvenerek burada sigara içtiğimi sorarsanız buna cevap veremem. Her an biri gelebilirdi ve kabinin yukarısından çıkan gri dumanlar fark edilmeyecek gibi değildi.
~TAK~ Bu tuvalet kapısının aniden açılma sesiydi. Çom ağzıma sokayım! Sigarayı söndürmeden hızla gider deliğine atmıştım ve zaten su ile dolu kabı üstüne döktüm. Bu suyun sesi artık burada işim bitti demektir. Ağız tadıyla sigara içecek daha iyi bir yer bulacaktım. Bir dalım daha vardı.
Tuvaletin içine giren birden fazla ayak sesi duydum. Ya iki ya da üç kişi gibiydi. Ayak sesleri kabin tarafına ilerlerken umdum ki beni fark etmemiş olsunlar!
Kapıyı sessizce aniden açtım ve bu içerideki dumanın hızla dışarı çıkmasına neden oldu. Kabini açtığım gibi zaten bana bakan üç göz ile umduğum şeyin olmadığını gördüm. Hay sokayım! Daha iyi bir yer bulmak kesin oldu.
![](https://img.wattpad.com/cover/329251597-288-k401715.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MORSHGAN HAPİSHANESİ |BXB|
Random!erkekler arası ilişki içerir! !argo, cinsel ve sizi rahatsız edecek sahneler olabilir. Dikkat ederek okuyun! Birden fazla çift vardır. ~Başkan , morshgan hapishanesinde dönen olayları öğrenmek için hapishaneye 3 mahkum gönderir~