Orada hâlâ birileri varsa yorum yapsınlar bölüme lütfen moralim bozuluyor 😞
Hadi gorusuruz
*
"O anca kalem sallamaktan anlar. Günlerini odasında geçiriyor, kral dediğin güçlü kudretli olacak. Mesela ben, bu vakte kadar kimse karşımda duramadı!"
"Haklısın..."
Siyah saçları neredeyse omuzlarına ulaşmış, kara gözlerinde her daim coşkun pırıltılar taşıyan bir çocuktu Yiğit. Henüz 8 yaşındaydı lakin kendisinden kat be kat büyük olan çocuklar, onunla boy ölçüşemiyordu. Tıpkı yarım saat önce olduğu gibi karşısına kim çıksa mağlup oluyordu. Ondaki bu güç ise bir tek annesi tarafından görülüp takdir ediliyordu, saray ahalisinin tek ilgilendiği padişahın büyük oğlu şehzade Onur'du.
Yiğit ve Onur pek haz etmezlerdi birbirlerinden. Yan yana olduklarında pek bir kelam geçmezdi aralarında fakat tek olmaya görsünler, hemen arkalarından etmedikleri hakaret, küçümseme kalmazdı. Evet, şimdi olduğu gibi.
Yiğit bahçede tek arkadaşı sayılabilecek olan üvey kardeşi Hasan ile konuşuyordu. Sessiz bir çocuktu Hasan, kendi fikirleri olmazdı pek. Bugün Yiğit ile Onur'u kötülerdi yarın ise Onur'la bir olurdu. Kimse bu durumdan şikayetçi değildi, nitekim herkes amacına ulaşmış hâldeydi.
"Hasan, sence babamız kimi tahta geçirecek?"
Elindeki dal parçasıyla yere şekiller çizerek sordu bunu, Yiğit. En az Onur kadar istiyordu padişah olmayı, bütün imparatorluğun onun ellerinde olmasını. Böylesine bir güç düşündükçe daha bir hoş geliyordu gözüne. Onur ders çalıştığı kadar fiziksel çalışma yapmışlığı vardı. Bahse girerdi ki bu sarayda yere seremeyeceği hiçbir çocuk yoktu. Kendisine kalsa, padişahta olması gereken tek şey kuvvetti. Savaşa gitmeyecekse, düşman askerlerini kılıcından geçirmeyecekse niye ülke üstünde bir söz sahibi olacaktı ki?
Zaten tek rakibi de Onur'du. Diğer kimseyi, ne kuzenlerini ne kardeşlerini, kendiyle aynı kefeye koymuyordu. Tek tedirginliği şu an bile kağıtların arasında gömülü olan o çocuktu.
Bakışları kardeşine gittiğinde çocuğun yüzündeki kararsız bakışları gördü. Kaşları çatıldı, Hasan'ın tek demesi gereken 'seni' olmalıydı. Başka bir cevap duyarsa nasıl delireceğini kendi bile bilmiyordu. Hele bir de 'Onur' derse...
Oysa küçük Hasan'ın aklında bambaşka şeyler vardı. Parmaklarını birbirine geçirmiş, abisine bakmaya çekinir bir şekilde konuşmuştu.
"Bilemem... Altı kardeşiz, sen ve Onur abim çok marifetlisiniz. Ben de diğer dört kardeşimin en büyükleriyim... Belki de..." Yiğit'ten korktuğu için cümleleri toparlayamıyordu fakat daha fazla dayanamamıştı. "Belki de beni geçirir?"
Yiğit beklemediği cevap karşısında kahkahasını tutamamıştı. Ellerini karnına sardı, o kadar çok güldü ki beyaz suratı kıpkırmızı kesildi. Sesi gittikçe yükseliyor, kimsenin olmadığı bahçede bulunan tek tük hayvanların dikkatini çekiyordu. Aynı zamanda Hasan'ın başta umursamadığı bu gülüş, sinirlenmesine sebebiyet vermişti. Hiddetle kalktı sırtını yaslayarak oturduğu ağaçtan.
"Neye gülüyorsun?" Dedi çocukça bir sinirle. "Ben de sizin kardeşinizim, benim de buna hakkım var!"
"Sen..." Yiğit'in nefesi biraz düzene girse de gülmesini hâlâ bastıramıyordu. "Sen ne işe yarıyorsun ki? Kafan çalışmıyor, güçlü değilsin. Padişah olup ne yapacaksın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sovereing// GAY
Teen FictionPadişahın yeni Hasekisi yüzünden evinden alıkoyulan bir şehzade, yıllar sonra evine geri döner. Karşılaştığı manzara hiç beklediği gibi olmamakla beraber hayatı bir anda tepetaklak olmuştur. *Üvey abi- kardeş ilişkisi vardır fakat kan bağı asla yok...