liyakatten yoksun bir toplumda ne kadar çok emek verdiğinizin bir önemi yoktur. ne olmak istediğinizin, ne olacağınızın iç dünyanızdan başka dinleyeni yoktur. düşen bin yumurtadan kırılmayan bir taneyi olmayı hayal ederek hayata tutunamazsınız. elinizdeki en iyi seçenek neyse onu seçmeli, kendinizi garantiye almalısınız.
garantiyi seçtiğinizde de büyük beklentileriniz olmamalı. ölmeyecek kadar para kazanacaksınız, fazlasını bekleyemezsiniz. gururunuzu yere serecek işlerle para kazanmayı da kendinize yakıştırmıyorsanız yapacak hiçbir şeyiniz yok demektir. ticarete atılayım dediğinizde sizin gibi düşünen binlerce yeni yetmeyle beraber güçlü, ayağınızı kaydırmak isteyen insanlarla savaş vereceksiniz. yine 'kolay yoldan' kazanmak için arkanıza almanız gereken insanlar olacak.
tüm bu rüsva sistem içinde ölmesem de yaşayayım diyerek pes ettiğimden, kolay yola kaçmış, bir meslek seçmiştim kendime. ne kadar emek versem de ne kadar başarılı olsam da hep daha iyilerinin olduğu, o sonsuz çukura ayak bastığımı biliyordum. kendime ortalarda bir yol bulup, dümdüz gitmekti gayem. parlamadan duramayacağımı bilsem de, yorgunluk ve yılmışlık yapışıktı üzerime.
insan anatomisini bilmek, bir silahtan daha tehlikelidir. hangi organın ne işlev yaptığını, neyin sizi yaşatacağını; neyin sizi yavaş, neyin sizi hızlı öldüreceğini bilmek, büyük bir güçtür. bunun yanında sadece bilmek yetmez. teoride bildiğiniz her şey pratikte bambaşka olabilir; insan vücudu sürprizlerle doludur. içinde çetelerin ve mafyaların hüküm sürdüğü bir hiyeraraşidir. ne olacağı belli olmaz. pratiği yönetebilmek için duyguları ve zaafları bilmek gerekir. beden ruhla bir bütündür.
bu yüzden bu mesleğin yalnız kıytırık ve bu alanla ilgili derslerle bile ölçülmeden adaylarını seçmesine hep kızmışımdır. bir insana, insan bedenini bilme gücünü vermek ehliyeti olan bir durum olmalı. aksi takdirde kötü ellerde suistimale çok açık olmaz mı? bunun yanında insanları yeterli ve güzelce bilgilendirme yetisine sahip olup olmadığınızı ölçen herhangi bir ölçek de yok. beş şık arasından seçtiğinizle bu mesleğe layık görülüyorsunuz. bir başka tabirle, ipini koparan geliyor. bunların farkındalığı sizi bir amaç uğruna çalışmaktan çok, olması gerektiğinden çalışmaya itiyor.
nitekim bu fakülteye ilk adım attığım günden bunun böyle olduğunun bilincinde içeri girmiştim. egolarıyla baş etmek zorunda olacağım profesörler, uykusuz geceler ve ironik bir şekilde, sigarasız geçmeyecek günler. bile bileydi. bu hayattaki en büyük ceza zaten, bilmekti. arkadaşlarım başarı sarhoşluğunun toyluğuyla bunlara alışmaya çalışırken ben, bir adım öndeydim. onlar bize bunlar mı reva diye söylenirken ben çoktan profesörlerin ayak işlerini yapmaya başlamış, gelecek senelerimi kendim için rahatlatmıştım.
aralarında döndürdükleri dedikodulardan muzdarip olacağımı sanıyorlarken ben her şekilde, alttan her birinin açığını buluyor, gerekirse sıcak bir şekilde yaklaşıp en derinlerindeki sırları bulup onlara karşı kendime bir güvence daha sağlıyordum. hakkımda profesörlerle mi yatıyor diye konuşan herkes, bir ay içinde kendi derdine yanmaktan beni konuşmayı bırakıyordu. eh, namım yürüsün diye ben de tek bir lafı yalanlamıyordum. sadece kendi acılarından onlara tattırmak, benim için yeterli oluyordu. arsızlığımım dilden dile dolaşması benim için kötü değildi, her insan içten içe böyle insanlara hayranlık geliştirir, kimi aşık olurdu. her zaman olduğu gibi, ben bir yerden ayırt ediliyor ve parlıyordum aralarında.
kendi gururuma olan saygımdan, kendi paramı kazanıyor, o parayı çeşitli yöntemlerle değerlendirip katlıyor ve küçük bir dairede hayatımı götürüyordum. aileyle ilişkim ayda bir aramalardan ibaretti artık. gerçekten hiç şikayetçi de değildim. güzel bir barda bir işim vardı ve işten çok bahşişlerden alacağımı alıyordum. üzerime oturan kıyafetler, bir iki tatlı söz ve bir bardak viskiye kandıramayacağım kimse yoktu. avucumda oynatıyordum ve ben bunu saklama gereği de duymuyordum. bir süre sonra fakültenin çoğunu buraya çekmeyi de başarmış, maaşımı süregelen bir şekilde artırmış, son yıllarıma doğru neredeyse bir bara ortak olacak kadar işi ilerletmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tue-l'amour // taekook
Fanficiki ruh hastası doktor ve ölü bedenler. "Bırakın da Bay Kim, o kirli zihninizin nefretini size unutturayım. Duygularınızı yöneteyim. İzin verin bize Kim Vante. Öldürmek aşkınızı, tarihin yazdığı en güçlü aşka çevirelim."