evrenparken: sen suçlanmaktan nefret edersin ama bu sefer suç sende
sadecegizlem: evren yeter artık
sadecegizlem: engelliyorsun sonra yeniden engeli kaldırıyorsun
sadecegizlem: zevk alıyorsun böyle yapmaktan anlamıyorum seni
evrenparken: bencil olduğunu sana her zaman söyledim hiç biri içten değildi
evrenparken: ama bu sefer ciddiyim
evrenparken: kendi çıkarların için her şeyi göze alabilirsin
evrenparken: sadece önüne bakıyorsun asla ne arkana ne de sağına soluna bakmıyorsun
evrenparken: netsin ve bu netlik seni bencil yapıyor
evrenparken: çoğu şeyin suçlususun
sadecegizlem: evet evren bana sövme seansın bitiyse engelle yoksa bu sefer ben seni engelleyeceğim bir daha canın sıkıldığında hiç yazamayacaksın.
evrenparken: yazdıklarımın hiç birini takmıyorsun
evrenparken: kızım sen suçlusun hem de her şeyin
sadecegizlem: saçmalamaya başladın artık yeter bıktım bu boş konuşmalarından
evrenparken: açık mı konuşmamı istiyorsun
sadecegizlem: evet
evrenparken: açık konuşucam o zaman
evrenparken: Gökay
sadecegizlem: ne oldu Gökay'a
evrenparken: öldü
sadecegizlem: ne diyorsun sen yalan söyleme
sadecegizlem: biz daha 2 gün önce konuştuk onla 3 Kasımda
sadecegizlem: yurtdışına gideceğini bir daha görüşmememizin zor olacağını söyleyip telefonda vedalaştık
sadecegizlem: yalan söylemeyi kes
sadecegizlem: Gökay'ı arayacağım
Rehberde Gökay'ın ismini arıyordum ama bulamıyordum. Elim ayağım birbirine dolanmıştı. Gökay'ın isminin yazdığı yere tıkladım telefon çalmaya başladı. Çaldı, çaldı... İlk çalışta açılmadı. Elim ayağım daha çok birbirine girdi kalbim feci bir şekilde atıyordu. İkinci defa aradığımda yine telefon açılmadı. Üçüncüye aradım onu da açmadı. Dördüncüye aradığımda artık ağlamaya başlamıştım nefes alamıyordu. Dördüncüye aradığımda telefon açıldı. İlk önce açıldığını idrak edememiştim. Ardından telefonun ekranına baktığımda aramanın açılmış olduğunu fark ettim.
"Gökay! Gökay ne olur ses ver bir şey söyle ne olur." dediğimde ağlıyordum karşıdan ses gelmedi. "Niye konuşmuyorsun bir şey desene." dedim hala bir şey söylemiyordu.
"Gökay bana küs müsün? Neden konuşmuyorsun oysa ki iki gün önce konuşmuştuk bana yurtdışına gideceğini söylemiştin veda konuşmanı yapmıştın," dediğimde ağlamam şiddetlenmişti konuşmamı engelliyordu. "gerçekten mi bana veda etti?" dedim hala konuşmuyordu o ölmüş olamazdı.
"Bana şaka yapıyorsun yaşadığımız olaylardan dolayı bana şaka yapıyorsun ama hayır yemeyeceğim bu şakanı." dedim hala bir şey demiyordu bilerek mi konuşmuyordu. "Bana bir daha şaka yapmayacağına söz vermiştin." dedim.
"Gizlem yeter artık." dedi karşı taraftan bir ses, bu ses Evren'in sesiydi.
"Ne?" dedim ardından konuşmaya devam ettim. "Gökay nerede telefonu ona ver Evren." dedim ağlamam Evren'in sesini duyduktan sonra durmuştu.
"O öldü diyorum Gizlem anla artık, senin bencilliğin senin kalpsizliğin ikimizi de kullanışından onu kaybettik. Sen aşkına kaybettin, bana da kardeşimi yoldaşımı beni hiç bir zaman yalnız bırakmayan kişiyi kaybettim. Hani ilk konuştuğumuz zamanlarda yalnızlık hakkında konuşmuştuk ya evet kabul ediyorum ben her zaman kalabalıktaydım. Ama kalabalığın benim için tek yüzü Gökay'idi. Kardeşimdi o benim. Şuan benim yanımda değil ise tek sorumlusu var o da sensin." dedi ve telefon kapandı bende yere çökerek ağlamaya başladım.
Gökay'ı kaybetmiştim aşkımı, sıkıştığımda bana yolu göstereni, sıkıntımda yanımdan ayrılmayıp mutlu olana kadar yanımda duran, saatlerce beni güldüren, bazen beraber ağladığımız, yemek yaptığım, yemek yediğim, lunaparka gittiğimizde benimle deliler gibi eğlenip gecenin sonunda midemizde her şeyi beraber çıkardığımız, yaşadığım bir olay eğer haksız isem beni haklı çıkaran o insanı kaybetmiştim. En büyük aşkımı, hiç bir zaman yanlış seçim değildi. Heves asla değildi. Onun aşık olduğu kişi yanlıştı, bu yanlış onu öldürmüştü.
Tek kaybeden Evren değildi, o bir kardeş kaybettiyse; bende bir aşk kaybetmiştim.
Evren haklıydı, ben yalnızlığı kendime dost edinmiştim her zaman yanı başımdaydı her zaman karanlıktaydım. Azıcık bir ışıltı gördüysem o Gökaydı. Onu da kaybettiğim için yalnızlık yine bana dosttu. Ama bu sefer daha yalnızdım.
SON
:)
Ne okuduk ki ne anladık demeye hakkınız tabi ki de var fakat benim aklımda canlanan kurgu buydu. Açık uçlu ve onlarca bilmediğiniz şeyin olduğu bir finaldi. Ve böyle de oldu. Kurgunun en başında dediğim gibi Kanlı Paradoks'u yazarken aklıma düşen bir kitaptı. Ya da yazıydı. Aklıma gelen alıntıydı karakter ismiydi. Onun dışında olan, yazılan her şey hislerim ve duygularımdan ibaretti. Hikayelerimde kendim duygular bırakmayı sevmem. Ama bu kurguyu yazarken ne mantık aradım ne çelişki, sadece yazdım. Tıkandım, duygularımı ifade edemeyecek kadar tıkandım. Kelimeler bulamadım. Yine de yazdım ve hissettim. Tek yapmamız gereken hissetmekti. Sizde beni hissedebildiyseniz ne mutlu bana.
Kitabımızın sonuna geldik, yarın bazı gerçekler hakkında bir yazı atacağım ve öbür kitap çalışmalarıma devam edeceğim. Karnuz Maskesi'ne bölüm atmıştım yaklaşık 20 gün önce şimdi ise artık Kanlı Paradoks'e bir adım atmayı düşünüyorum. Ardından belli bir süre daha KP'de olmaya devam etmek istiyorum. Fakat biraz mola vermek istiyorum kitabın kurgusu baya yoğun size bu yoğun yazım dili ve ya hikaye olarak asla yansıtmadım. Kendi içime sakladım ve olaylar baya karışık oralarda dinlendiğimde tekrar sizlerle olacağım.
Bana kızmayın olur muuu?
Şimdilik görüşürüüüz!!!
YOU ARE READING
SUYA ATLAMAK (mesaj atıyor)
Short StorySuya atlamak, yalnızlığı kabullenmekle beraber hapis bir şekilde yaşamaktır. Suya atlamak, seni sevmek belki de sevmeye çalışmak gibiydi. Suya atlamak, kalp kırıklıklarını bir köşeye bırakıp onarılmayacak başka bir kalbi sevmek gibiydi. Su sendin be...