on beş.

139 16 4
                                    

  zil belki de otuzuncu kez çaldı, kapının önüne zavallıca çökmüşüm, yağmur hafif çiseliyor. apartmanın garajına girip çıkan bir iki kişi var, yolun kenarındaki kamyonete bir şeyler taşıyorlar. birisi taşınıyor galiba buradan. bense içeriye girmeye çalışıyorum. dairelerden birindeki acımasız oğlan asla içeriye almıyor ama beni, haklı. bunca yıldır beklemiş beni, biraz da ben beklesem çok da zoruma gitmez. ama korkuyorum hiç giremeyeceğim diye.

  en son ne zaman bir şeyden böylesine korktuğumu hatırlamıyorum. zaman çok hızlı aktığı için kafamdan uzaklaşmış hatıralarımın çoğu, beynim beni sevmiyor çok. anı yaşamayı seviyorum bu yüzden geçmişe bakmak kusturur beni. na jaemin hayatıma tekrar girdiğinden beri mide bulantılarım bitemedi. tekrar hap kullanmaya başladım ve haberi yok. gerçekten beni ne kadar etkilediği hakkında en ufak bir fikri bile yok ve galiba olmamalı da. buhranlara boğmuşken ben onu, daha da fazla üzmeye cesaretim yok. istemiyorum da. başkalarını üzmenin ucu bana değiyor, belki bencillik diyeceksiniz ama olabildiğince uzak durmaya çalışıyorum canilikten sırf bu sebepten.

  yağmur şimdi bardaktan boşalırcasına dökülüyor. hava öyle boğuk, boğazımı kuruttu. zaten koşa koşa gelmiştim, yukarıdaki insafsız da beni kapıda bekletince nefes alış verişlerim haram oldu bana. bu nakliyatcıların rutinini ezberleyene kadar durdum öyle dizlerim kırık, dirseklerim üzerinde. beş yüz metrelik mesafeden yakalanabileceğini düşündüğüm bir yorgunluk da var üzerimde. kafam pürüzlü duvara yaslı. artık diyorum ki içimden bağıra bağıra; aç şu kapıyı eski dostum. aç da şu hasbihalimle seni hayata döndüreyim.

  makaronları şakasına kameraya gösterdiğimde nazlı oğlan heybetli gururuna sözünü geçirdi gibi, 'makaronların hatrına' açtı kapıyı. o tık sesini duyduğumda yüzümde beliren yarı arsız yarı yorgun gülüşü keşke görseydi dedim, belki niyetimi çok daha iyi anlardı o zaman. ama o inat etti mi ben de böyle tatmin oluyorum ya, nefretsiz sevgi yaramıyor hiçbir işe. ona da teşekkürlerimi sunarım.

  na jaemin'i o gün kafenin masalarından birinde yüzünde şapkayla gizlenmeye çalışırken gördüğümde ne yalan söyleyeyim, kalbim hızlandı. hem o içimde yaşattığım dedektiflik maceram hem de yılların bunamışlığı beni heyecanlandırmaya yetti. koşa koşa yazdım ona. elleri birleştirdiği bacaklarının üstünde birbirlerini desteklerken içimde peyda olan duygu karmaşası mahvetti beni. titreyen ellerimi sakinleştiren şey onun yüzüne bakmaya alışmamdı. kafenin içinden yüzüne çarpan ışınla parlamış göz bebeklerini net görmeye çalışırken bir yandan da laf yetiştirdim ona. o an içimden geçen cümleler az çok şöyleydi yanılmıyorsam: 'yaşamayı özlemişim. yaşamayı seviyorum' vb. vb. bazen nostalji yerinden fırlayıp önünüze düşünce şoka giriyorsunuz tabii, ah bu alem nelere sahip.

  korumamı direkt yanına yolladım. içimdeki sesler bir yandan onun tek kalmaması için uyarıyordu beni. korkumu yenmem uzun sürdü, başardım ama nihayetinde. başkaları bindi mi yerine peki? elbette. onu görmem yeterliydi lakin benim için o an. eve gidince ağlamalarıma saydım mutluluğumu. mutlu olmak demek mutsuzluk peşinde demektir çünkü. ama umursayamazdım bunu, anı yaşamam gerekiyordu. gelecekten umudu kesmem gerekirdi. aklıma ne gelirse yapmalıydım. böyle tadının çıkacağına inandım bu kahpe dünyanın.

  merdivenleri adımladıkça başım ağrımaya başladı. klişe gelecektir; ben sağımı attıkça merdivenler o yana uzadı, ben solumu attıkça basamaklar bir o yana uzadı. çözümü trabzanlara asılmakta buldum. isterdim ki bir deli yürek kolumu omzundan atsa da taşısa beni şu kapının ardına, özgürlüğe. kelepçelerimi çıkarmama yardım etse de beni mesut etse. ama ne kadar acizim ki hala kafam başkalarının bana yardım eli uzatmasında. na jaemin tekrar tekrar beni bana gösterdi. öyle bir haklı ki, hakkı da var ki hiçbir şey diyemiyorum. kusursuz değil ama yüceleştirdim yanlışlıkla onu gözümde, o benim yüzümden mahvolmuşken öylece durmamı beklemesini hakaret sayarım ben. ama ona da sesim çıkmaz. çünkü her birini tek tek hakettim. umarım canımı acıtır yoksa intikamını alamayacak benden ve nihai neşesine varamayacak. işte ben de bundan korkuyorum. onu daha fazla kırmaktan korkuyorum.

new gold old days ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin