İskambil Falları

125 24 45
                                    

"Saçların mı ıslak yoksa ıslak mı yaşamak?" dedim.

"Ne?"

Kaşlarını çatarak şaşkınlıkla bana döndü. Onu dakikalardır izleyip dibine kadar girdiğimi fark etmeyecek kadar önemli ne düşündüğünü merak ediyordum. Bana bakan sorgulayıcı bakışlarını umursamadan, ellerim cebimde omzumu silkerek ona daha fazla yaklaştım.

"Kimsiniz?" diye sordu gerilerken. "Ne dediniz?"

Yağmurun yeni dindiği, kasvetli havası henüz yeryüzünden kaybolmamış bu akşamda, ve her üzerinden geçtiğimde bana o şarkıyı hatırlatan bu köprünün ortasında açıklamasını yapmaya çalışacağım şarkı sözleri yerine, asıl onun tek başına ne yaptığı daha önemli gibi göründü gözüme.

"Ne işin var burada?"

Beni birkaç saniye daha süzdükten sonra kafasını tırabzanlardan aşağıya, uçsuz bucaksız denize doğru çevirdi. Her ne düşünüyorsa bunun kendisine baya sıkıntı yarattığı belliydi.

"Neden merak ediyorsunuz?" Aynı anda ikimize doğru birdenbire esmeye başlayan rüzgar bu beyaz tenli, kar tanesinden farksız minik kızın saçlarını geriye savurmaya başladı. Yüzüme hafif bir tebessüm yerleştirerek yanımdaki sessiz kızı incelemeye koyuldum.

"Yalnızsın çünkü." dedim rüzgar sertleşmeye başlarken. Aslında benim de yüzüme doğru esiyordu ama ben yüzyılın fırtınasından çıkmış gibi görünüyorken, o cidden çok havalıydı. Kasvetli, gizemli, sessiz ve naif...

Giydiği siyah, ince kıyafet parçası onu pek ısıtmıyor gibiydi. Kollarını karnında birleştirmiş, düşüncelerinde boğuluyormuş gibi duran gözleri ise denizdeki sert dalgalara sabitlenmişti.

Sanki onları içine çekmek istiyor, anlatamadığı bir derdi var ve yardımları için yalvarmaktan başka çaresi yok. Ya da hepsinden umuyor biraz biraz.

Pürüzsüz şekillenmiş burnu ve dudakları, adeta insanların ilgi odağı olmak için bu kadar mükemmel gibi. Bana kışın ilk günlerinde, yani tıpkı bugün sabah gibi yağan o ilk karların elime düşen minik tanelerini hatırlatan bembeyaz ten rengi ise daha bir soluklaşmış sanki normal hâline göre.

Baktığım her saniye gittikçe daha çok büyülendiğim bu meleksi kızın, tam gökyüzünden inmiş bir melek olduğunu düşünmeye başladığım sırada,

"Evet." dedi sessizce. "Yalnızım."

Yanıtından cesaretlenerek birkaç adımımı ona doğru ilerlettim. Bu sefer önceki gibi irkilip çekilmek yerine, yüzünü bana döndü yavaşça ve sunulabilecek en doğaüstü manzaralardan birini sundu gözlerime. Bu profesyonelliği yüzümdeki tebessümü istemsizce genişletirken ellerimi cebimin daha derinine soktum. Hava gittikçe soğuyordu.

"Neden yalnızsın?"

Omzunu silkti gözleri her türlü duygusunu anlatmıyormuş gibi. Rüzgar hafif hafif esmeye devam ediyordu, karnında sarılı kollarını gevşeterek normal hale getirdi.

"Öylesine." diye mırıldandı. Köprüde bizden başka birileri olsa ne dediğini neredeyse hiç duyamayacaktım.

"Gırtlağında sorun mu var?" diye sordum şakasına. Kendi dediğime kendim gülerken ona daha fazla yaklaştım. Aramızda iki adımlık mesafe kalıncaya kadar ilerlediğimde durup buğulu gözlerine baktım. Maalesef şakamdan etkilenmemiş gibi görünüyordu.

Bana yanıt vermedi. Bakışlarını tekrar denize çevirerek benimle muhatabını kestiğinde bir kez daha güldüm.

"Hasta olacaksın. Yok mu gideceğin bir yer?"

kupa kızı ve sinek valesi • dahmo one-shotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin