Onu havaalanından alıp çiftliğe getiren dedesinin eşliğinde yanına aldığı ağır bir sırt çantasıyla iki büyük bavulunu bozuk yollarda sürüklemeye çalışırken şimdiden fazlasıyla zorlanmış ve bıkmış hissediyordu Felix.
Yaşlı adam yanından geçtikleri geniş kapısı kapalı, tahtadan yapılmış yeri gösterirken "Burası ahırımız." dedi tanıtmak amacıyla.
O yöne baksa da bu bilgi Felix'in hiç ilgisini çekmemiş, sadece başını sallamasına neden olmuştu. Buraya kadar gelirken sebze ve meyve yetiştirdikleri bahçeleri de göstermişti zaten.
Başka bir tahta evin önüne geldiklerinde neden durduklarını soracaktı ki dedesinin "İşte geldik." demesiyle kaşlarını çattı. İnanamıyormuş gibi baktı önündeki yere. Tek katlı eve direkt yere sıfır olmak yerine biraz yüksek bir temel atılmıştı. Kenarları yıpranmış tahta merdivenlerin bitiminin sağında evin giriş kapısı yer alırken önü de korkuluklarla korunmuş, oturaklar ve bir masa bulunmasına rağmen fazla geniş olmayan veranda tarzı bir yere çıkıyordu.
Buraya en son çocukken gelen ve neye benzediğini tamamen unutmuş olan Felix böyle bir şeyle karşılaşmayı hiç beklemiyordu, en azından tahta değil de taştan yapılmış olur diye düşünmüştü. "Burası mı gerçekten?"
"Dedeni hiç arayıp sormazsan, bir kere bile ziyarete gelmezsen böyle şaşırıp kalırsın tabi." diye şakayla karışık bir şekilde söylendi yaşlı adam. Bastona ihtiyaç duymasa da yavaş yürüyor ve hafifçe kambur duruyordu. Hâlâ ağzı bir karış açılmış şekilde eve bakan torununa gülerken tahta merdivenleri ağır aksak tırmandı, ceketinden çıkardığı anahtarla kapıyı açıp "Gel hadi." diye seslendi.
Sonunda şaşkınlığını biraz olsun üstünden atabilen Felix yüzünü buruşturup önce beş merdiven basamağına ardından da bavullarının çamur olmuş tekerleklerine baktı. "Bunları nasıl çıkaracağım ben?" diye söylendi kendi kendine. Üçüncü bavulu da getirmesine engel olan abisine teşekkür etmişti bir anlığına.
Önce sırt çantasını kapının yanına bıraktı ardından da tekrar aşağı dönüp bavullardan birini aldı. Fazlasıyla ağır olan bavulu daha ilk basamağa kaldırdığında ecel terleri dökecekmiş gibi hissetti neredeyse. Az da olsa kol ve karın kasları vardı ancak öyle çok da yapılı bir vücudu yoktu. Kendisinin aksine gerçekten kaslı olan abisinin birden ortaya çıkıp ona yardım ettiğinin hayalini kurarken daha ilk saatinden buradan nefret etmişti.
Olduğu yerde durup son bir ümitle babasını arayıp eve dönmek için yalvarmayı düşünüyordu ki yan tarafından bir kapı sesi duymasıyla bakışlarını istemsizce oraya çevirdi. "Minho hyung orada her yer taş toprak doludur demişti de böyle bir taştan hiç bahsetmemişti." diye mırıldandı kendi kendine.
Yan evden çıkan genç boyu biraz kısa olsa da gerek vücudu, gerek yüzü bakımından mankenlere taş çıkartır derecedeydi. Gri düz bir tişört ve siyah bir eşofman giyiyor, botlarının bağcıklarını bağlarken hafif uzamış kıvırcık siyah saçları alnına dökülüyordu.
Felix hâlâ gözlerini ondan ayıramazken yabancının bakışlarını da kendi üstünde bulması uzun sürmedi. Bağcıklarını bağladıktan sonra başını kaldırıp etrafa kısaca göz atan genç ile beklenmedik bir şekilde bakışları kesişmiş, bir kaç saniye sessizce birbirlerini incelemişlerdi. "Güzel çocukmuş." diye Felix'in duyamayacağı kadar kısık bir sesle mırıldandı siyah saçlı genç. Ardından daha fazla umursamadan arkasındaki kapıyı kapatıp bahçenin çıkışına doğru yürümeye başladı.
Daha çok tarım ve hayvancılık için ayrılmış bölgede evler tek tüktü ve çoğu birbirine uzak sayılırdı ancak Felix'in dedesinin evi ile az önceki gencin çıktığı ev aralarında az bir mesafe bırakılarak yan yana inşa edilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Erkek Güzeli || Changlix
FanfictionBir elindeki küreğe bir de karşısında keyifle onu izleyen genç adama baktı sarışın. Sabahtan beri o kadar çok şey üst üste gelmişti ki şimdi onun iki lafıyla bile her an sinirden ağlamaya başlayabilirmiş gibi hissediyordu. Hafiften dolan gözlerini b...