keyifli okumalar🧚🏻♀️ღ
...bakışlarımı telefon ekranından çekip karşımdaki ikiliye odaklandım.
Onun bileğinden tutmuş, bir şeyler anlatarak bir nevi peşinden sürüklüyordu. Vakit kaybetmeden oturduğum yerden bir hışımla kalkıp gözlerimi bir an olsun onlardan ayırmayarak peşlerine düştüm. Önce bir iki kat merdiven çıktılar. Onları duyabilecek yakınlıkta olmasam da kulak kabartmaya çalıştım. Ama burdan imkansızdı. 3. kata geldiklerinde etraftaki kalabalık azalmış, ortam sakinleşmişti. Ama Soobin'in o iğrenç suratına her baktığımda daha çok geriliyordum. Takip etmeye devam ettim. Soobin'in onun bileğini tutuşunu sıkılaştırması, Taehyun'un huzursuzlanmaya başlayıp bileğini kurtarmaya çalışmasından, ve Soobin'in suratındaki sahte sırıtışın silinmesinden anlaşılıyordu. Yıllar geçse de Soobin hala aynı Soobin'di. Onu en iyi ben tanırdım. Biraz daha ilerleyip boş bir sınıfın kapısını açtı, önce Taehyun'u içeri fırlatırcasına attı. Ardından da etrafa göz gezdirip o da içeri girdi ve arkadan kapıyı çarptı. O bunları yaparken bense kolonlardan birinin ardına saklanmıştım. İyi haber, beni görmemesiydi, kötü haber, Taehyun şuan onunla birlikte o sınıfın içerisindeydi. Panik ve endişe duyguları vücudumu hızla sarıp sarmaladığında, kendimi hiç olmadığım kadar gerilmiş hissettim. Nefesimi düzene sokup kolonun arkasından çıktım ve ikisinin girdiği sınıfın kapısında bittim. Hangi sınıf olduğuna o an dikkat edememiştim. İçeriyi daha iyi duyabilmek için kulağımı kapıya dayadım. İçeriden gelecek en ufak bir sesi duymaya bile razı iken büyük bir patırtı oldu. Kalbim neredeyse ağzımda atıyorken Taehyun'a bir şey olma düşüncesi beni titretti. Daha fazla dayanamadım ve tüm gücümle kapıya asılarak içeri dalmış bulundum.Gördüğüm manzara tahmin ettiğim şeydi. Soobin, Taehyun'un yakasından sıkıca tutmuş ve onu öğretmen masasına yaslamıştı. Taehyun'sa var gücüyle onu kendinden uzaklaştırmaya çalışıyor, kıpırdanıyordu. Suratına baktığımda elmacık kemiğindeki koyuluğu farketmem çok sürmedi. İkisi de anın şokuyla duraksayıp kapının ucunda duran bana bakıyorlardı. Kaşlarım çatılırken içimdeki korku, yerini kızgınlık ve nefrete bırakıverdi. Kocaman adımlarla yanlarına geldim. Soobin hâlâ far görmüş tavşan gibi bana bakarken Taehyun'un yakasındaki parmakları gevşemişti.
"Ne yapıyorsun!" diye adeta bağırdığımda, ani çıkan yüksek sesim onu şaşırtmış olacak ki elleri Taehyun'un yakasından kaydı ve boşluğa düştü. Beni gördüğünde gerçekten şaşırmıştı anlaşılan.
"Ne yapıyorsun dedim sana!?" diye tekrar ettim, onu Taehyun'un önünden çekip aralarına girerek. Biraz geriye sendeledi ve ardından yutkundu.
"Beomgyu? Ne tesadüf." dedi. "Seni hangi rüzgar attı buraya??"
Vücudumun sinir katsayısının ikiye katlandığını biliyordum. Bu yüzden birkaç saniyelik gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım.
"Benle işin bitti, şimdi de başkalarına mı sataşıyorsun? Onlardan mı çıkarıyorsun sinirini??" dedim iğrenircesine bakarak. Sırıtışı soldu, kaşları anında çatılırken çenesi kasıldı.
"Burda ne işin var?" dedi gözlerime bakarken. Dişlerinin arasından tıslamıştı.
"Soruma cevap vermedin." dedim ben de inadına tam gözlerinin içine bakarken.
"Seni ilgilendirmeyen konulara burnunu sokma Beom." dedi kalın sesiyle. Kendisini korkutucu falan sanıyordu. "Adımı ağzına alma-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Starlight in Your Eyes / taegyu ♡
Fanfictionbana izin ver parlayan gözlerinin ardında saklanan gerçekleri görmeme izin ver. ᵗᵃᵉᵍʸᵘ ᵗᵉˣᵗⁱⁿᵍ-ᵈᵘᶻʸᵃᶻⁱ