Tanıtım

2.7K 356 397
                                    

hazırda bölümleri olan bir kitabı yayına sokuyorum, hem sizi daha fazla boş bırakmamak için hemde zaman öldürmek için. çok severek yazdığım bir hikayeydi, umarım sizde seversiniz. sakin sakin takılacağımız bir mahalle kurgusu olacak. keyifli okumalar❤️

1956, İstanbul

İstanbulun temiz denizine, yüksek bir noktadan bakan balkonun ucunda dikilen orta yaşlardaki adam parmaklarının arasındaki piposundan derin bir nefesi içine çekti, kısık gözleriyle şehir kulübünün ışıklarını seyrediyordu. İçeriden ise eşinin çığlıkları yükseliyordu.

Halit bey konağın etrafında, siyah uzun demirlerin arkasında gezinen mahallenin gençlerini izlerken iki kaşının arasında gerginlikten oluşan çukurdan bihaberdi. O an eşi "Halit!" diye feveran etti, bir vaveyla koptu.

"Baba" dediğini duydu birisinin, omuzunun üzerinden kapının eşiğinde korkakça duran, annesinden aldığı kızıl tutamların olduğu, açık kahve saçlarıyla ona bakan en büyük kızını gördü. "Anneme ne oluyor?"

Pencerenin önünde, ileri geri sallanan sandalyesinde oturan babaanneleri atladı o an söze. "Kardeşiniz geliyor" dedi, içini tatlı bir heyecan kaplarken, Halit beyin annesinin kucağında en küçük kızı vardı.

Arka arkaya dizilmiş, büyük bir çekingenlikle ona bakan üç kızında gezdirdi kehribar rengi gözlerini. Boy boy dizilmiş kendilerine bakıyorlardı. Onlara gülümsemek istedi bir an ama yıllardır gerçekleştiremediği bu eylemi dudaklarıda reddetti.

"De hayde yatın" dedi elini havaya kaldırıp kabaca sallarken, kızlar bir anlığına irkildi. "Saati kaç ettiniz"

"Halit, bırak kardeşlerini görsünler"

Halit bey annesine baktı göz ucuyla, o an yine acı dolu bir yakarış yükseldi. Öyle bir bağırıyordu ki eşi kalbine bir ağırlığın çöktüğünü hissetti. Taşlaşmış kalbinin içindeki kan damarlarından birisi doldu taştı sanki o an, içine bir sıcaklık yayılmasını sağladı.

"Kız mı?" diye sordu en büyük kızı Müjde anlık bir heyecanla. Halit beyin kalın kaşları anında çatılırken parmaklarının arasındaki pipoyu sıktı. İçindeki beyaz gömleğin üzerine giydiği, siyah yeleğin düğmeleriyle oynadı.

"Allah hayırlısını versin kızım. Sonra Allah seni o çocuğunla sınar, hayırlısı olsun diyeceksin her zaman"

"Kız olsun" dedi Müjde hülyalı hülyalı, Halit bey dişlerini sıktı ve bakışlarını tekrar karanlığın çöktüğü Boğaz'a çevirdi.

"Müjde'm derler ki; annenin hamile olduğu yaşla yıl çift olursa bebek kız olurmuş"

"Ağzından yel alsın anne" diyerek çıkıştı birden Halit bey, eşi tekrar acıyla bir çığlık kopardı.

Eşi Afra'da, Halit bey de biliyordu ki bu çocuk da kız olursa her şey değişecekti. Kavgalar artacaktı, Halit beyin nefreti artacaktı. Sırf bir erkek çocuğu olsun diye bir tavşan gibi doğurmasını sağlamıştı eşinin.

İlkinde üzülmemişti, sevmişti Müjde'yi. Müjde demişti ya bu yüzden, tüm mahalleye lokma dağıtmıştı. Sokaklarda Hacivat ve Karagöz gölge oyunları düzenlemişti çocuklar eğlensin diye, Osmanlı macunu dağıttırmıştı her sokak başında, Zorlu'ların müjdesini herkes duysun istemişti.

İkincisinde öfkelenmişti ama belli etmemişti, Zeliha kalbine düşen ilk kor, ilk öfke olmuştu. Annesinin adını vermişti biraz daha kabul edebilmek için. Yine tatlılar dağıtmıştı.

Üçüncü çocuğu da kız olduğunda nefreti katlanmıştı, bir süre Afra'nın suratına bakmamış sanki onun bir suçu olabilir gibi çocukça küsmüş, cahilce ahkâm kesmişti. Yine de üçüncü çocuğu, Feyza'yı kabullenebilmişti. Adı gibi boluk bereket getirmişti, işleri hiç olmadığı kadar açılmıştı lakin Halit beyin umurunda değildi. İstanbul'un ileri gelen tekstil fabrikalarından birisine sahip olmuştu, namı yurtdışına kadar yayılmıştı. İyi bir ev reisi, baba değildi lakin zeki bir iş adamıydı. Bir veliahta ihtiyacı olduğuna inanıyordu. Hayır, her şeyden önce bir oğul istiyordu. Yanında dimdik durabilecek bir oğlan çocuğuydu hayali.

her sokak başıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin