Altay öğlen, anrenmandan eve dönüyordu. 9 aylık oğullarına hamile olan eşi, Kerem Bayındır evde yemek hazırlamış eşini bekliyordu. Altay geldiği gibi direkt zile bastı. Kerem ise koşabildiği kadar koşup, hemen gidip kapıyı açtı. Kapıda Altay'ı görmesi ile beraber direkt boynuna atlayıp sarıldı ve yanağından öptü. Altay'da ona sarıldı. Biraz sonra ayrıldılar. Altay kapıyı kapattı ve içeri geçtiler. Kerem ona yemek hazırladığını söyledi ve mutfağa geçtiler. Altay çok acıktığı için arkasından atlı kovalıyormuşcasına yemek yiyordu. Fakat Kerem onun tam aksine, yediği şeyi geri çıkartıyordu, miğdesi almıyordu. Arada biraz salata, abur cubur ve su falan yiyip içiyordu. Acıktığı zaman ise çok güzel yemek yerdi, istediği yemek varsa tabii. İstediği yemek olmasa bile ya Altay'a yaptırır, ya da dışardan söylettirir. Kerem'in abisi bellediği Abdülkerim, şu son zamanlar aşk hayatı yüzünden formdan düşmüştü, kadro dışıydı. Sevdiği kişi Ferdi'ydi, Ferdi'nin sevdiği kişi ise Arda'ydı. Abdülkerim, kafasında intihar planları kuruyordu. Abdülkerim Altay'ı da pek sevmezdi. Her türlü eziyeti çeksin istiyordu. O yüzden intihar edeceği sırada onu arayacaktı. Biliyordu gelecekti ve onun bedenine değecekti, Altay'ın parmak izi olacaktı ve Altay hapishaneye girecekti. Fakat Abdülkerim'in istediği olsada, suçlu Altay olmayacaktı./ Kerem'in karnına yine sancı girmişti. Direkt ayağa kalktı ve odasına gitti. Altay arkasından seslendi. "Kerem iyi misin?" "Altay koş!" Altay direkt elini suya tuttu ve Kerem'in yanına geldi. Kerem olduğu yere çökmüştü. Altay Kerem'in altına baktığında altındaki kanı ve ıslaklığı farketmişti. "Altay doğum başladı!" Altay hemen doğum çantasını koluna geçirdi ve Kerem'i kucağına aldı. Dikkatlice kapının oraya geldi ve anahtarlıktan evin ve arabanın anahtarını aldı. Üstüne bir şey almadan çıktı. Hemen kapıdaki terliğini giydi, Kerem'in ayakkabısı çantadaydı. Altay Kerem'i sürücü koltuğunun yanına oturttu. Kendiside sürücü koltuğuna oturdu ve gaza bastı. Kısa sürede varmışlardı, yolda doktorlarınada haber vermişlerdi. Kapıya geldiklerinde sedye ile bekliyorlardı. Hemen Kerem'i sedyeye aldılar ve doğumhaneye götürdüler. "Efendim maalesef sizi içeri alamıyoruz." Altay başını salladı ve yandaki oturma yerlerine oturdu. Sonra en yakını olan Volkan abisini aradı. "Alo abi?" "Ne oldu Altay? Antrenman biteli daha bir saat oldu." "Abi doğum başladı, hastanedeyiz. Tek gel." "Ne? Tamam yavrum, geliyorum." Altay telefonu kapattı ve cebine geri koydu. Hastaneye geldikleri saat 14:30'du. Bakalım kaç saat sürecekti? Aradan bir yarım saat sonra Volkan, elinde bir ceket ve poşet ile geldi. "Muhtemelen akşama doğru çıkar Kerem. Ve senin aptallığını düşünüp ceket almayacağını akıl etmiştim. Senin için ceket getirdim. Bu poşettede su falan var." "Saol abi." Altay poşetten bir şişe su çıkardı ve açıp kafasına dikti. Biraz içip, kapağını kapattı ve geri poşete koydu. Poşetide doğum çantasının yanına koydu. İçeriden Kerem'in çığlıkları geliyordu. Kerem her bağırdığında Altay'ın biraz daha gözü doluyordu./ Sonunda 1 saat daha olmuştu, saat 16:00 idi. "Hava almak ister misin Altay?" "Olur abi." Beraber dışarı çıkıp biraz dolaştılar. "Baba olacaksın ne hissediyorsun?" "Heyecan, sevinç ve korku." "Neden korku?" "Kerem'in ve oğlumun sağlığı için endişeleniyorum." "Bir isim düşündünüz mü peki?" "Kerem başka bir isim ve senin ismin olsun dedi, bende senin de ismin olsun dedim. Şu an tam bir karara varamadık ama muhtemele-" "Benim ismimi koyun." "Ne?" "Ne nesi? Benim ismimi koyun işte. Bakın doğumda ben varım yanınızda." "Abi Kerem'de isterse ben seve seve koyarım tabikide ismini." "O da kesin en yakın arkadaşının ismini, Yunus'u seçer net." "Seçsin abi, sıkıntı yok."/ Saat 18:30 olmuştu, tamı tamına 4 saat olmuştu ve Kerem hâlâ çıkmamıştı. İkisi oturaklarda otururken doktor hanım, gülümseyerek çıktı. Altay ve Volkan hemen ayağa kalkıp doktorun yanına gittiler. "Hayırlı olsun. Oğlunuz sağlıkla doğdu. Kerem beyde çok iyi, maşallah." Altay'ın o an ki sevinci tarif edilemez bir şeydi. Sevinçten Volkan'ın kucağına atlayıp boynuna sarılmıştı ve sevinçten bağırmıştı. Bu sefer sevinçten ağlıyordu. Volkan Altay'ın belinden tutuyordu. Sonra Altay indi. "Ne zaman görebileceğim Kerem'i ve... oğlumu." "Özel odaya aldığımız sırada görebilirsiniz Altay bey." Kerem'i ve oğulunu özel odaya koyduklarında onları çağırdılar. Altay kapıyı tıklattı. "Gel." Yorgun çıkıyordu sesi. İkili içeri geçti. "Aa hoş geldin Volkan abi." "Hoş buldum Kerem. Geçmiş olsun, ay yani hayırlı olsun." Kerem gülümsedi. "Saol Volkan abi." Altay Volkan'a baktığında ne istediğini anlamıştı. "E o zaman ben biraz çıkayım. Siz aranızda özel konuşursunuz. İsim falan belirleyin." Volkan çıkıp kapıyı kapatmıştı ve Altay Kerem'in yanındaki sandalyeye oturmuştu. "Kerem iyi misin bebeğim?" "Ben iyiyim hayatım. Gördüğüme göre sen de çok iyisin. Ve bebeğimizi hiç kucağına almadın. Alsana." Altay ayağa kalktı ve oğlunun yanına gitti. Oğlunu kucağına alıp sandalyeye geri oturdu. Oğlunun alnından öptü. "Dünyamıza hoş geldin Volkan Bayındır." "Volkan mı?" "Volkan olsun istedim." "Volkan abi istedi değil mi?" "Evet." "İkinci ismi de Alper olsun." "Ben Yunus falan koyarsın sanmıştım." "Yok fok balığı Altay!" İkisi kahkaha atmıştı. "Ben oğluma muhtemelen hiç ismi ile seslenmem. Bayındır Junior derim." "Muhtemelen herkes öyle yapar." Altay gülümsedi. Sonra Volkan'ı çağırdı. "Abi senin ismini ve Alper'i ekledik. Senin her türlü yardımın dokundu bize. Saol." "Allah'a şükür hep yardımınıza koşmaya çalıştım. Beni aradığın sıradada koşa koşa geldim." Sonra Volkan bebeğe baktı. "Çok tatlı, maşallah. Ya şöyle bir baktım da... Saç göz ikiniz karışık olacak. Yüzünün şekli Altay'a benziyor sanki biraz. Boyunuda bilmiyorum fakat Altay'a benzer herhalde." "E bu çocuk Altay'ın kopyası mı olacak abi!?" "Bak saçı biraz belli oluyor, kumral. Ayrıca ikinizinde göz rengi kahverengi. Daha baby Volkan gözlerini açmadığı için belli değil ama muhtemelen kahverengi olacak." "Volkan abi dediklerin hep çıkarda emin olamadım şimdi." "Ben sadece salladım, oladabilir olmayadabilir." Biraz daha Bayındır Junior'u sevdiler. Fakat ağlamaya başladı. Muhtemelen acıkmış olmalı. "Altay acıktıysa ne yapacağız?" "Hemşireleri çağıralım. Şuradaki düğmeye bas." "Tamam." Kerem yatağının üstündeki kırmızı düğmeye bastı ve vakit geçmeden hemşireler geldi. "Ya bizim oğlumuz ağlıyor. Fakat ne yapacağımız hakkında hiç bir fikrimiz yok." "Yenidoğanlar için özel mama satılıyor eczanelerde. Ondan yedirebilirsiniz." *Uydurdum bu arada.* "Saolun. Volkan abi sen alır mısın? Ben sana sonra parasını veririm." "Hediyem olsun canım." Sonra Volkan hastaneden çıktı ve eczaneye doğru ilerledi. Eczaneden aradıkları mamayı aldı. Parasını ödeyip eczaneden çıktı ve hastaneye doğru ilerledi. Geldiğinde kapıyı tıklattı ve içeri girdi. "Arkasındakileri okudum ve çok gaz yapmayan süt aldım. Laktozsuz süt mü ne deniyormuş." Altay Volkan'ın dediklerine gülümsemişti. "Saol Volkan abi." Altay'lar özel odada oldukları için çok şanslı idi. Önce doğum çantasını açtı ve içinden aradığı biberonu buldu. Sonra biraz süt ısıttı. Serçe parmağı ile sütun sıcaklığına baktı. Bence güzel sıcaklıkta dedi kendi kendine ve sütü biberona koydu. Sonra bir tatlı kaşığıda mamadan koydu. Karıştırdı ve kapattı. Kapatınca da biraz çalkaladı. Eşinin kucağındaki bebeğinin yanına gitti Altay. Biberonu oğlunun ağzına nazikçe uzattı. Minik bebek hemen biberonun ucunu kavramıştı ve emiyordu. Volkan ise arkadan onların videosunu çekiyordu. Minik bebek mamasını bitirdiğinde Altay peçete ile nazikçe ağzını sildi. Biberonu yanlarındaki fiskosa koydu. Sonra oğlunu kafası omuzuna gelecek şekilde kucağına aldı. Eliyle yavaşça sırtını okşuyor ve yavaşça vuruyordu, gazının çıkması için. Volkan ise yine Altay'ı videoya çekiyordu. Minik bebek gazını çıkarttığında Altay onu hastanenin eve gidene kadar kullanmaları için verdiği beşiğe koydu. Biraz sonra bebek tekrar huysuzlanmıştı. Altay bebeğin altını aldı ve geri yatırıp beşikte oğlunu salladı. Bayındır Junior tekrardan uykuya daldığında Altay derin bir oh çekip arkasına yaslanmıştı. Daha sonra telefonu çalmıştı. Çıkartıp baktığında Abdülkerim arıyordu. Hemen açtı telefonu Altay. "Efendim abi birşey mi oldu?" "Altay attığım konuma çabuk gelmen lazım." "Abi ne oldu ki-" Abdülkerim, Altay'ın cevap vermesine izin bile vermeden telefonu kapatmıştı. Altay'da telefonuna gelen konuma baktı. Şuan oldukları hastanenin terası idi. Hemen oraya çıktı. Duvarın kenarına oturmuş bir şekilde ayaklarını sallıyordu, açtığı uzun saçları ise rüzgarda savruluyordu. Altay'da Abdülkerim'in yanına oturdu. "Abi ne oldu anlatacak mısın?" "Altay bunu yapacağım için özür dilerim." Abdülkerim, yere inip Altay'ı boğazından tutarak kendine doğru çekmişti. Altayz kendini kurtardığı sırada Abdülkerim, az önce oturdukları yere çıktı. Bir ayağını saklandırdı. Tam düşecekken dengesini korumuştu, kahkaha attı. "Abi dur!" Altay koşarak Abdülkerim'in üstüne gelmişti ve onu düşmemesi için kendine doğru çekmişti. Fakat, Abdülkerim Altay'ın karnına tekme atması ile Altay, Abdülkerim'i aşağıya itmişti. Gözleri faltaşı gibi açılmışken az önce oturdukları yere dizleri üzerine çıkmıştı. Gözleri, yerde neredeyse parçalanmış en hâlde yatan beden ile buluşmuştu. Ağlamaya başlamıştı. Üst kata gelen polisler ile Altay yere inip ellerini havyaa kaldırdı. Polisler, Altay'ın ellerini arkada kelepçelerken Altay ağlıyordu. Aşağı, siyah poşete koyulan bedenin yanına geldiklerinde Altay'ın gözleri Volkan'ın gözleri ile buluştu. Volkan, sinirle Altay'a bakıyordu. "Volkan abi Kerem ile oğlum sana emanet, lütfen onlara çok iyi bak!"
...
Niye böyle oldu ki...