• Başlangıç

7 1 0
                                    

İyi okumalar.
______________________________________

"Kravat takmak istemiyorum." diye sızlanırken Milen'in elinde papyon ile yanıma yaklaştığını gördüm. Elindeki papyon bana, sanki acı çekiyormuş gibi bir ifade vermişti. İlk kullanan ben olmayacakmışım gibi... Aniden koltuktan ayaklanıp olabildiğince sesli konuştum. "Vazgeçtim kravata razıyım." Razıydım ya da mecburdum. Derin bir nefes verirken Milen omuzuma hafifçe vurup bana koltuğun üzerindeki kravatı uzattı. "Bu sadece bir prova. Gerçek düğün yarın biliyorsun enişte. Çocuk gibi davranma." Alaycı tavrına gözlerimi devirip uzattığı kravatı taktım ve aynanın karşısına geçip damatlığıma baktım. "Nasıl görünüyorum?" Başımı Milen'e çevirip onay bekledim. Tepeden tırnağa beni süzüp göğsünde kollarını bağlamış, ardından ise yanıma gelerek bir tur etrafımda dönmüştü. "Hâlâ çok çirkin." Rahat bir nefes verip elimi onaylar şekilde ona doğru tuttum. "Kesinlikle mükemmel. Kıskanma Milen ablan emin ellerde." Kendimden emin bir şekilde konuşurken çalan telefonum ile makyaj masasına yönelmiştim. Ne yazık ki Milen benden önce fırlayıp telefonu almış ve ekrana bakmıştı. Şaka altında yaptığı davranışlar yine de beni sevmediğini ve ablasıyla evlenmemi istemediğini belli ediyordu. "Arkadaşlarını hep adıyla mı kaydedersin?" Gördüğü aramayla morali bozulmuş gibiydi. Telefonu sertçe elinden çekerek kafasını hafifçe itmiştim. "Çık hadi ablana bak."  Gözlerini kısıp bana bakmaya devam ettiğinde sonunda pes edip odayı, saçlarını bana doğru savurarak terk etti. Tamamen yalnız kaldığımda telefonu yanıtlayıp kulağıma dayarken ellerime sarkan gömlek kollarını kıvırmaya başladım. "Hyung." verdiği sesin ardından telefonu diğer kulağıma alıp bu seferde diğer kolumu kıvırmıştım. "Prova başladı mı?" Derin bir nefes alıp koltuğa ilerledim. "Hayır daha değil. Buna gelmeniz gerekmez. Yarın gerçeği olacak ne de olsa." Yugyeom'un sesinin normal gelmediğini fark etmiştim. Sorarak onu şimdilik zor duruma sokmak istememiştim. Farklı durumlar da olabilirdi. "Yine de... Konumu atabilir misin? Yarın için. Ben davetiyeyi kaybetmişim." Onaylar mırıltılar çıkarıp başımı koltuğun arkasına yasladım. "Sesindeki problem eğer buysa sorun değil biliyorsun. Hemen atıyorum. Milen aynı zarfı 6. Kez kaybediyor. Endişe etme." Beni onayladıktan sonra veda edip telefonu kapamıştı. Kesinlikle bir şeyler var gibiydi. Ayaklandım ve odanın çekmecesine ilerledim. Makyaj masasının hemen yanı başındaydı. Çekmeceyi aralayıp masanın üstüne zarftan çıkardığım davetiyeyi koydum ve fotoğrafını çekip Yugyeom'a attım.

"Park Jinyoung! Provaya geç kalacaksın hadi." Yanaklarımı şişirip alnımı ovuşturdum. 'Tanrım, sana yalvarırım Milen bizimle yaşamasın...' Üzerime ceketimi alıp kendimi son kez tepeden tırnağa süzdüm. 'Her şey iyi olacak Jinyoung. Yeni bir hayat kurmak için çok çabaladın...' Gözlerimi kapayıp sakin bir nefes verdim. Ardından Milen tekrar başıma musallat olmasın diye hızlıca odadan çıktım. Dünya garip bir yerdi. Bundan daha 2 sene önce hayatım daha farklı, daha yaşanamaz ve tam anlamıyla bataklık içindeyken şimdi normal bir işim, normal bir psikolojim ve normal bir ailem olacaktı. Kimsenin bunu bok etmesine izin veremezdim. Süslü kapının aralık yerinden geçerek arkamdan kapıyı kapatmış ve organizasyon ekibinin son dokunuşları yapmasını izlmiştim. İçeri göz attığımda ailemi ve Katrina'nın ailesini görmüştüm. Peder'in sağında durarak beklemeye başladım. İçimde fazla bir heyecan yoktu. Katrina gelecek ve istediği gibi bir nikah ile evlenecektik. Bu da sadece provasıydı. Saygısızlık yapmamak için ellerimi ceplerimden çıkardım ve duyulan orkestra ile kapıya döndüm. Yüksek ve tanrı'nın kapısını andırma çabası bulunan bir dizayn'a sahipti. İki büyük kapının açılarak asil duruşu ve parlak gelinliği ile içeri doğru yürüyen müstakbel karıma baktım. Basamakların önünde eğilerek elini tuttum ve karşımda durmasında yardımcı oldum. O sıra ortamızdaki peder bir şeyler söylemeye başlamıştı. Herkes prova olduğunu bilse de duygulu bakışlar seziyordum. İstemsizce gözlerim içerisini süzerken pedere odaklanamıyordum bile. Kapalı kapılar, mumlar, damatlık ve gelinlik. Ailem... Aileler. Kafam dolmaya başladı. Garip bir hisse büründüm, bir şeyler seziyordum. Ayrıca hiç rahat değildim. Başımı Katrina ve pedere çevirdiğimde gözlerinin benim üzerimde olduğunu gördüm. Sakin bir nefes verip gülümseme ile yetindim. Eminim bu ikisini de rahatlatacaktı. Yanaklarımı şişirip sakince beklemeye devam ederken açılan kapıyla beraber başımı tekrar büyük girişe çevirdim. Herkesin dikkatini çekmişti. Peder tekrar susmuştu ve bundan hoşnut görünmüyordu. Herkes kapıya yöneldiğinde gözlerimi kıstım. Keşke koridor bu kadar büyük olmasaydı. Öne doğru yürüyüp kendini belli ettiğinde yutkunamamıştım. Doğru görüp görmediğimden emin değildim. Bu kadarı olamazdı. En azından şimdi olmamalıydı. Her şey mahvolacaktı. Hayal görmediğimi sesi kulaklarıma vardığında anlamıştım. "Özür dilerim provayı görmek istemiştim. Geç kalıp bölmüş oldum, affedin." Eğilerek en önde boş bir yere yerleşti. Dona kalmıştım. Yıllardır yoktu ve şimdi birden bire ortaya çıkıp beni evlenirken mi görecekti? Siktiğimin herifi...

Don't Say Goodbye - JinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin