1. BÖLÜM

13 3 36
                                    

Şafak vaktinde Sienna annesi Kraliçe Carry'nin yatağının başucunda oturmuş, damarlı elini tutarak yarım açtığı gözlerinin içinde bakıyordu. Kanserden dolayı daha fazla ayakta duracak gücü yoktu annesinin. Sienna her ne kadar güçlü durmaya çalışsa da açıkçası artık pek de umudu kalmamıştı. Doktorların 'sıradan bir mevsimsel grip.' diye açıkladığı hastalıktan beri tam üç yıl geçmişti. Babası Kral Chirry o sırada camdan dışarı bakıyordu. Eşinin yüzüne bakmak pek içinden gelmiyordu çünkü o da kızı gibi Bayan Carry'e baktıkça içi gidiyordu. Sienna bir süre uzaktan babasını izledi. Bu sırada kapı tıklanınca fısıldayarak:

"Gel." dedi.
Beyaz kıyafetleri ve kahverengi kıvırcık saçları ile bir hemşire içeriye girdi. Bayan Carry'nin serumunu yeniledi. Yanındaki sürahiye yeni su doldururken Bayan Chirry dudaklarını araladı:
"İçerideki hizmetçilere söylersen... " Sienna ve Kral Chirry heyecanla o tarafa doğru baktılar. "Benim için bir sebze çorbası yapabilirler mi, zahmet olmazsa? "
"Ne zahmeti efendim. " dedi hemşire. "Hemen söylerim. " Ardından odadan çıktı.
Sienna dolu gözlerle annesine baktı. Annesi çektiği bütün acıya rağmen gülümsüyordu.
"Nasıl hissediyorsun anneciğim? " dedi titreyen sesiyle.
Bayan Carry bir süre Sienna'nın yüzüne baktı. Sonrasında yatağın üstünde duran elini tuttu:
"Sen yanımdasın ya Sienna. " Bir süre duraksadı ve çok güçlü bir şekilde öksürmeye başladı. Sienna'nın gözleri buğulanmıştı:
"Konuşma anne, kendini çok yoruyorsun. "
Kraliçe Carry tekrar gülümsedi:
"Hayır." dedi. "Sen yanımda olduğun için inan ki hiçbir sıkıntı yok. "
Bir sürede herkes sessiz kaldı. Ama sonra Kraliçe Carry doğrulabildiği kadar yerinden doğruldu:
"Bak Sienna. Sana söylemek istediğim şeyler var. " Sesi çok kısık çıktığı için Sienna ona iyice yaklaştı. ''Artık on yedi yaşındasın. Ben de her zaman istediğim gibi senin tıpkı baban ve ben gibi halkı için, dünyayı bile yönetebilecek gibi güçlü, kuvvetli hükümdarlardan biri olmak. Ancak sorun şu ki, sadece kralın ve kraliçenin kızı olarak prenses ünvanını alamazsın. Bu yüzden benim ve aynı zamanda da babanın senden beklediğimiz şeyler var. Lütfen artık ciddi bir şekilde bu işin eğitimini almaya başla. Özellikle de kılıç kullanmayı artık sökmen lazım ki sen de gerçek bir prenses olmaya hak kazan.''

Kral Chirry bu sırada onaylayıcı gözlerle Sienna'ya bakıyordu. Annesinin belki hala söyleyecekleri vardı fakat Sienna aceleyle ayağa kalktı. ''Lavaboya gitmem lazım anneciğim. Hemen döneceğim.'' Koşar adımlarla annesinin odasından çıktı ve karşıdaki tuvalete yöneldi.Ellerini lavabonun kenarına koyarak destek aldı. Balıksırtı ördüğü saçlarını serbest bıraktı.Eğer geçici olarak çıkarıp lavabonun kenarına koyacak bir tacı olsaydı bunu yapardı fakat annesi haklıydı, o kraliyet ailesinin kızı olmasına rağmen prenses ilan edilememişti çünkü farklı olarak Pegrohu Krallığı'nda sadece eğitimli ve buna hak eden kişiler prenses olabiliyordu. Sienna teknik olarak ya da başka krallıklara göre bir prenses sayılıyordu fakat Peghoru'ya göre bu iş imkansızdı. ''Zaten çok da büyük bir krallık değil, neden eskiden beri böyle bir kural var ki?'' diye düşündü Sienna kendi kendine. Ancak annesi ölüm döşeğindeydi ve aslında ona bir söz vermişti. Eğer anne ve babasına verdiği bu sözü tutmazsa ömür boyu bu vicdan azabı ile yaşayacaktı. Bunları düşünürken bir inleme sesi duydu. Bir süre sonra ise ağlayı sesleri...
''Hayır!'' dedi Sienna elini ağzına götürerek. ''Lütfen düşündüğüm şey olmasın.'' Ancak maalesef ki düşündüğü şeydi. Yalnızca birkaç dakika sonra bir habercinin halka olan duyurusunu duydu:

''Sevgili ve çok değerli Pegrohu Halkı, az önce aldığımız haber itibariyle üzülerek bildiriyoruz ki kraliçemiz ikinci Carry'nin vefat haberi bildirilmiştir. Cenazesi bugün öğlen saatlerinde kaldırılacaktır. Halkımıza ve değerli kraliçemizin yakınlarına baş salığı dileriz.''

Ağladı. Elini ağzıma götürdü, lavaboya kapanıp hiçbir şey yapmadan sessizce ağladı. Yıllarca her ne kadar ona çok sinirlenmesine rağmen babasından kaçmak için koynuna sarıldığı annesi artık bu dünyada değildi. Şu an ne dışarıda telaş içinde olan halk umrundaydı, ya da annesini morga götürmek için odaya gelen hemşireler ya da perişan halde olan babası. O tamamen kendi duygularında hapsolmuş durumdaydı. Sadece annesinin ölümü değil, artık bir prenses eğitimi alacağı ve ailesine verdiği sözü yerine getireceği düşünceleri de asla peşini bırakmıyordu. Ancak bu şekilde tuvalette sıkışmış halde kalamayacağını anladığı anda kapının kolunu kavradı ve açtığı anda direkt olarak karşısında annesinin sedyede üstü örtülü halde yatan bedeni ve yanında ise hemşireler vardı. Hemşireler annesini gözünün önünde götürürken aklına annesinin ona söylediği son öğütler geldi. Gözleri tekrar doldu. Ta ki babası ile göz göze gelene kadar...

Öğle vakti, annesinin cenaze töreninde herkes ya ağlıyordu, ya ellerini açmış dua okuyordu ya da kendi aralarında Sienna ve babası Kral Chirry'i konuşuyorlardı. Doğrusu Sienna konuşulmayacak gibi değildi. Üzerine siyah bir elbise giydirilmişti, açık kahverengi sarıya kaçan saçları salık ve dağınıktı. En önemlisi ise gözlerindeki o derin karanlık... Beden olarak oradaydı fakat zihni ile oralı değil gibiydi adeta. Ağlamıyordu, daha doğrusu bunu yapamıyordu. Gözlerini açarak bir yere doğru odaklanmış gibiydi, elinde ise babasının yardımı ile annesinin fotoğrafını tutuyordu. Babası elini Sienna'nın omzuna atmış, ona sarılıyordu. Halk biraz da bu durumuna şaşırıyordu çünkü Sienna'nın babası resmi biri olduğu için halk karşısında ilk defa bu kadar yakın duruyorlardı.
Aradan bir iki saat geçti. Cenaze töreni bitmişti, kalabalık yavaş yavaş dağılıyordu ve Kraliçe Carry'nin tabutunun da cenaze aracına konulduğunu görmüştü Sienna. Kalabalığın dağıldığını fark edince yere oturdu. Gözleri yere bakıyordu, bu kraliyetteki topraklara. Babası cenaze aracıyla beraber gitmişti fakat ne durumda olduğu bilindiği için Sienna'ya bir şey söylememişlerdi. Yarım saat sonra Sienna yanına ilk defa birinin geldiğini farketti. Oraya bakmıyordu ama yıllardır ona sevgi gösteren ve aynı zamanda da bakıcılık yapan hemşire ablasının kim olduğunu adım seslerinden sezebilmişti. Hemşire ablası yere Sienna'nın yanına çömeldi:
"Söyler misin bana, neden saatlerdir hiçbir şey yapmadan burada duruyorsun? Gözlerin bile hareket etmiyor neredeyse. "
Sienna'dan bir cevap gelmedi. Hemşire ablası Sienna'nın bu halde olmasından endişe etmeye başlamıştı. O, genç kızın ciddi bir şok olduğunu düşünüyordu:
"Yaşadığın duyguları biliyorum, Sienna. Ancak sen güçlü bir kadınsın, bu şekilde oturup kendi hislerine mahkum olmak sana yakışma. Bu yüzden hadi artık ayağa kalk, toparlan. "
"Beni yalnız bırak Lydia. " dedi bunları söyledikten sonra. Belki Lydia ablası dediklerinde haklı olabilirdi fakat o şu an başka hiçbir şey düşünemiyordu. Lydia bu sefer Sienna'nın elini tuttu ve gökyüzüne doğru baktı:
"Hava soğumaya başladı Sienna. Yağmur yağabilir. En azından odana çıkalım, yatağında biraz uzan, olmaz mı? "
Sienna cevap vermeyince Lydia umudunu kesmişti. Tam Sienna'nın yanından gidecekti ki Sienna ayağa kalktı. Beraber saraya girdiler ve Kraliçe Carry'nin duvarlarda asılı fotoğraflarının ve yanan meşalelerin arasından yatak odasına çıktılar. Yaşı biraz daha büyük, başka bir hemşire Lydia'ya bakarak gözleriyle Sienna'yı gösterdi:
"Onun aklı yerinde mi? "
Lydia sadece omuz silkti.
Sienna odasına girdi ve Lydia ile vedalaşıp kapısını kapattı. Üzerindeki siyah kasvetli elbiseyi çıkardı, daha rahat bir elbise giydi. Yatağına yarı yatar bir şekilde oturdu, ellerini kucağına koydu. Ve tekrar kendi düşüncelerinin tutsağı oldu.

Aradan birkaç gibi geçti. Kral Chirry merasimlerden yeni gelmişti ve kızını uzun zamandıe görmüyordu. Sienna'nın odasına çıktı. Sienna bu sırada ayaktaydı ve duvara yaslanmış, biraz toparlanmak için elindeki kitabı okumakla meşguldü. Kapısının çaldığını duyunca:
"Girin!" diye bağırdı.
İçeriye babasının girdiğini farkedince duraksadı. Elindeki kitabı yanıbaşındaki şifonyere bıraktı ve babasının yanına doğru ilerledi.
"Baba?"
Kral Chirry Sienna'ya baktı:
"Kızım."
Ardından eliyle Sienna 'nın saç tellerini okşadı. Bu, annesinin hastalığı ilerlediğinden beri uzun süredir yapmadığı hareketlerden biriydi:
"Aşağıya dinlenme odasına inmek ister misin? Seninle uzun zamandır konuşamamıştık."
Sienna hafifçe başını salladı:
"Tabii, olur. Konuşalım. "
Babasının arkasından aşağı indi ve beraber dinlenme odasına geçtiler. O sırada Sienna'nın gözüne piyanosu ilişti. Annesi hastalandıktan bu yana hiç çalamamıştı. Açıkçası bunu görünce duygulanmıştı.
Babası ile karşılıklı koltuklara oturdular.
"Öncelikle, nasılsın Sienna? Uzun zamandır baş başa konuşamamıştık. "
Sienna gülümsemeye çalıştı:
"İyiyim babacığım, siz nasılsınız? Farkındayım, annemin hastalığının ilerlemesinden bu yana hiç konuşmamıştık.
Birkaç saniyeliğine ölüm sessizliği oldu.
"Sienna... Önemli bir şey konuşmamız lazım.

Sienna babasını dinlemeye başladı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 06 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

VECOND'UN KILICIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin