(Kim Taehyung)
Gözlerim kapalı,bedenim tutku doluydu. Kulaklarımı dolduran canlı müzik ile dansa ayak uyduruyor, partnerimin incecik belindeki ellerimi sabit tutuyordum. Gözlerimi tekrar açarak bir elimi belinden çektim ve hafifçe geriye gittim.
Etrafımızdaki onlarca çiftin yaptığı gibi ikimiz de önce uzaklaşıp sonra tekrar yan yana geldik. Partnerimi,yani krallığın biricik prensesini kendi etrafında bir tur döndürüp tekrar çok yakınıma,dudaklarımın alnına değeceği kadar yakınıma çektim. Parıldayan gözleri,harelerimde kaybolurken dokunuşlarım bana yanlış hissettiriyordu. Nedendi bilmiyordum, ama yakında evleneceğim,herkesin olağanüstü güzelliğini övdüğü bu prensese karşı bir şey hissedemiyordum.
Yine de kendimi zorladım,ona bu güzel dansı bitirene kadar temas etmeye devam ettim. Ve sonra,müzik kesildiğinde,hızla ellerimizi ayırıp geriye gittim. Kaşları çatıldı,toz pembe kabarık elbisesinin eteklerini tutup bana doğru bir adım attı. Elimi havaya kaldırıp onu durdurdum,ve üzerimdeki şık takımı kaba saba bir şekilde düzeltip, "hava alacağım," dedim. Başını sevecenlikle aşağı yukarı salladığında ona sırt çevirip balo salonundan ayrıldım.
Temiz hava ciğerlerime akın ederken,az önce yağmur yağdığını haykıran bir toprak kokusu etrafa hakimdi. Bu güzel koku eşliğinde bir kaç kez tanrıya şükrettim. Çünkü o sahte hislere daha fazla katlanamayacaktım.
Bir krallığın, özellikle ünlü Fransa krallığının biricik dükü olmak,her zaman güzel bir şey olmuyordu maalesef. Buna evleneceğim kişinin daha doğduğum gün seçilmesi örneğini verebilirdim sanırım... Ah hayır,bunun için prenses Coraline'e kızamazdım. Buradaki tek suçlu kral ve kralın tek kardeşi,madam Henriette'ti -ya da annem demeliydim sanırım-.
Şimdi krallıkta büyük bir düğün telaşı vardı,saray baştan sona benim ve prenses Caroline'in adıyla çalkalanıyordu. Nereye gitsem tebrikler alıyor, sahte gülücükler saçıyordum. Bu büyük balo da düğünden önce bir şenlik vermek amacıyla düzenlenmişti. Tüm ülke bizim için mutluydu. Halbuki biz mutlu olamıyorduk.
Bir oflama ile arkamdaki duvara yaslandım. Bu işin içinden çıkamayacaktım. Hayatımı krallık kurallarının kölesi olarak geçirip ölecektim. Bundan başka bir yolum yoktu.
Bu iğrenç hayata içimden sinirle lanetler yağdırmaya başladım. Hatta o kadar sinirlenmiştim ki prensesin yanıma geldiğini bile sonradan fark etmiştim.
Hızlıca silkelenip bana nazikçe uzattığı mendile baktım. Kaşlarım çatılırken bana 'al bunu' dercesine bakıyordu. Ancak ben hala neden bunu vermeye çalıştığını anlamamıştım. En sonunda bir oflama ile mendili yüzüme yaklaştırdı,hafifçe yanağımı sildi.
"Ağladığından bile haberin yok..."
Kaşlarım bir hayretle yukarı kalktığında geriye çekildi. Benim gibi duvara yaslanıp önümüzde uzanan lavanta tarlasına bakmaya başladı.
"Üzülme lütfen,hiç yokmuş gibi davranacağım."
Bakışlarını bana çevirmemek için bir savaş veriyor gibiydi. Benim aksime çok güçlü duruyordu. Gerçi neden güçlü olmasındı ki,emrinde bir saray dolusu adam vardı. Babası onun üstüne titriyor,kurallarına uyduğu sürece bir dediğini ikiletmiyordu.
Ben ise yalnızca krala itaat edecek şekilde yetiştirilmiştim. Ne adalet ama...
"Taehyung, eğer istersen babama evlenmek istemediğimi söyleyebilirim. Bir süre sorun çıkarır belki ama sonra düzelir her şey. Hem sen de kurtulurs-"
"Benimle evlenmezsen babanın seni saraydan atacağını biliyorum Caroline."Gözlerinde hüznün parıltıları vuku bulduğunda artık her şey için çok geçti. Üzülmesine gerek yoktu,bir yararı olmayacaktı. Yazılı olmayan kurallar vardı ve bizler,o kuralların kuklalarıydık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Letters and Tears
FanfictionParalel bir evrene mektuplar göndermeye çalışan Jeongguk,o mektupların bir düke gittiğinden habersizdi...