🌷
Gecenin karanlığı huzursuzluğuna tuz basarken yorganı tekmeleyip ışıkları yaktı. Uyuyamıyordu, uykusu aptalın biri yüzünden kaçmıştı ve sinirden duvara kafa atmak üzereydi.
Kalkıp meditasyona otursa işe yaramayacağını biliyordu çünkü o sakin ortamı bu saatte yakalamak için bizzat usta yogilerin kendisi ile yoga yapması gerekiyordu.
"Ah, şu piç.." dedi gözünün önüne yaralı yüzü gelirken. "Senden nefret ediyorum, Bang Chan!"
Mutfağa gidip su içerken sakinleşmeyi diledi. Üst katın ışıklarının hala açık olması sakinleşme çabasına yardımcı olmazken bardağı sertçe tezgaha bırakıp yukarı çıkmak için yola koyuldu. Onu gerçekten pataklamak istiyordu.
Merdivenleri koşarak çıkıp kapıyı yumrukladı. Chan da onu bekliyordu zaten. Sinirini çıkartmadan rahat durmazdı arkadaşı. Normalde olsa çarpık bir gülüşle kapıyı açar, daha çok sinirlenmesi için aptalca şeyler zırvalardı.
Fakat buna ne hali vardı ne de yüzü. Onu üzdüğü için kendini bok gibi hissediyordu.
Hyunjin kurumaya yeni başlamış yaralarına bakıp yüzünü buruşturdu. Sözde doktordu ama iş kendisine gelince mala bağlıyordu. İlk yardım çantasını almak için odasına girdiğinde Chan ifadesizce onu izledi. Geri geldiğinde onu kolundan tutup koltuğa oturttu ve tentürdiyotu pamuğa sıkıp sertçe yarasına bastırdı.
Chan bağırmamak için dişlerini sıkarken Hyunjin daha da hırslanıp iyice bastırıyordu. Tişörtünü kaldırıp moraran vücudunu görünce iyice delirmiş ve acı çektirircesine çimdiklemişti. "Aptalın tekisin biliyorsun değil mi?"
"Sanırım."
"Cevap verme bana!"
Tekrar bir sessizlik ve Chan'ın can çekişleri.
"Seni boğmamam için bir sebep söyle."
"Ah, acıdı ya- Bilmiyorum!"
"Lan cevap vermesene!"
Chan sabır dilenirken Hyunjin'in işkencesi nihayetinde son bulmuştu. Acıdan bayılır gibi olurken Hyunjin bir hışımla ayağa kalkıp gitmek için adım atmıştı ki kolundan yakalayıp durdurmuştu onu.
"Benden nefret etme."
Hyunjin duyduğu şeyle iç çekti. Bu herif asla büyümeyecek miydi, hep bela mı olacaktı başına?
Cevap vermeyince kollarını Hyunjin'in beline doladı sıkıca. Kafasını karnına yaslayıp kedi yavrusu gibi sırnaşırken Hyunjin kaşlarını çatıp ittirmeye çalıştı. "Kendine gel lan, ne yapıyorsun?"
"Cidden nefret mi ediyorsun benden?"
"Kafana çok darbe aldın herhalde. Benim yerime de patakladı mı birileri?"
"Evet." dedi Chan dudaklarını büzüp. Hyunjin'in elini tutup avucunu kafasına yasladı. "En çok burama vurdular."
Onun şımarık hallerine göz devirip kafasına geçirdi bir tane. "Oh olsun sana. Git yat, yarın konuşacağız."
Chan kollarını istemeyerek de olsa geri çekti. Yarın konuşacağız dediyse her şey yoluna girerdi mutlaka. O yatağına, Hyunjin de kendi evine gitmiş ve sabahı zor ettikleri bir güne uyanmışlardı.
Hyunjin duş alıp sabah kahvesiyle televizyon kanalları arasında gezinirken Chan yataktan kalmak için tek hamlede bile bulunamadı. Üzerinden kamyon geçmiş gibi hissediyordu. Dünkü yarışı kazanmıştı, fazla darbe almış sayılmazdı fakat haftanın yorgunluğu birikmişti üstünde.
O sırada kapı çalarken gözlerini aralayıp kurumuş dudaklarını ıslattı Chan. Eğer bu kişi Hyunjin ise yataktan kalkmasına gerek kalmazdı çünkü yedek anahtar vardı, fakat bu kişi kapıyı ısrarla çalıyor ve "Chan, neredesin lan?" diye bağırıyordu.
Uykulu halinden sıyrılırken bu kişinin Changbin olduğunu anladı. Changbin onun arkadaşı ve aynı zamanda hem yarışlara katılmasında hem de hazırlanmasına yardımcı olan kişiydi. Bir nevi antrenördü aslında.
Tüm bu gürültüyü duyan Hyunjin aceleyle dışarı çıktı. Changbin'in sesini duyunca tanımıştı o da. "İşin içinde senin parmağının olduğunu biliyordum, hayvan herif." diye seslendi sinirle. "Bekle beni orada, kaçma!"
"Chan kapıyı aç, korkuyorum."
Hyunjin merdivenleri ikişer üçer çıkıp Changbin'in yakalarına yapıştı. "Sana onun aklını çelme demiştim!"
"Bu sefer benim suçum yok, kendisi geldi." derken teslim olur gibi ellerini kaldırdı. Hyunjin kaşlarını derince çatarken son anda fark edip kafasını iki yana salladı. "Doğru düzgün anlat şunu."
Changbin konuşmaya başlayacağı sırada Chan kapıyı açmıştı. "Siz ikiniz didişmeyi ne zaman keseceksiniz?"
Hyunjin burnundan sert bir nefes verip geri çekildi. "Yarışlara neden geri döndün?" diye sordu fakat 'dönmedim' demesini her şeyden çok istiyordu.
"Oradakilerin bana ihtiyacı var."
Neredeyse yerinde tepinecekti Hyunjin. "O aptalların sana ihtiyacı falan yok, senin üzerinden kirli paralar kazanan birilerini neden bu kadar önemsiyorsun? Sikeyim ya. Doktorsun sen, maganda değil. Asıl o insanların sana ihtiyacı var."
Bu sefer de o sinirlenmişti. "İkisini birden yapamayacağımı mı sanıyorsun? Neden güvenmiyorsun bana?"
"Seni önemsiyorum tamam mı! Bir aptal gibi davranıp bedenine zarar veriyorsun. Kaşını gözünü kanlar içinde görünce mutlu olduğumu mu sanıyorsun?"
Chan susmuştu, ikisi de o kadar sinirliydi ki nefes almayı unutmuş gibilerdi. "Sakin olun artık." dedi Changbin. "Onun zarar görmemesi için elimden geleni yapacağım."
"Boşversene." diyip güldü Hyunjin. "Kendisi karar vermiş zaten. Bundan sonra yaralarına da başkası baksın."
Hyunjin aşağı inerken Chan arkasından "Özür dilerim." diyip gitmeye kalkıştı fakat ağrıları yüzünden yerinden kıpırdayamadı. Changbin kolunun altına girip onu içeri sokarken Hyunjin de bahçeye atmıştı kendini.
Ayağına takılan taşı yerden alıp Chan'ın camına fırlatırken rahatladığını fark etmiş ve hırsını alamayıp avucuna doldurduğu bütün taşları cama attıktan sonra derin bir nefes almıştı.
Az önce tamamen blöf yapmıştı. Ne yapıp edip yarışlardan uzak tutacaktı onu.
cover me'nin turkce cevirisini bilmeden sarkinin sozlerini gercekten de yasatmam saka mi
hyunchan benim kaderim ya