60 17 6
                                    

⋆bölüme oy vermeyi unutmayınn⋆

"Şimdi spor haberlerine geçioruz: bir muhabirimizden aldığımız bilgiye göre, Kore milli atıcılık takımından bir kişi kayıplara karışmış durumda. Muhabirimiz takımla bir röportaj yapmak için ziyaretde bulunmuş, ama oraya gidince her kesin bir panik halinde olduğuna şahit olmuştur. Etrafdaki kalabalıktan biri takımdan birinin kaybolduğunu söylemiş.

Kaybolmasının üzerinden ne kadar zaman geçtiği bilinmiyor ,ama takım koçunun bu durumu saklamasına oldukça şaşırıyoruz. Ayrıca şunuda söylemek istiyoruz, uluslar arası yarışma 3 ay sonra ve milli takımımızdan bir kişi eksik..."

"Cidden inanılmaz, kim böyle bir zamanda takımını bırakıp gidebilir?" Mingyu hayretle söylenmeye başladı.

"Belki bazı problemleri vardır"

"Çok iyi niyetlisin Jeonghan, ama eğer bir problemi olsaydı takım koçu haberlere düzgün bir şekilde söylerdi. Saklamaya çalışmazlardı." Jeonghan Mingyu'nun ters bakışlarına maruz kalınca gözlerini kaçırdı.

"Ayrıca olay gizli tutulmaya çalışılmış, hiç bir şey demeden ortadan kaybolması saçma. Kore'ni temsil edecek sonuçta." Jihoon duruma kendi fikrini sundu.

"Kim ayrılmış? Bunun hakkında bilgileri yok mu?" Vernon'un sorusuyla her kes anında yeniden haberlere odaklandı.

Küçüklüklerinden beri atılıcılık izlemeyi çok severlerdi. Atılıcılık hakkında hiç bir haberi kaçırmaz, kuralları ezbere bilirlerdi. Hatta takımda favorileri bile vardı.

"Şimdi karşınızda, milli takımın kaldıkları yurttan çıkıp takım otobüsüne binişini izliyoruz"

Tam 4 kişi adeta koşarak yurt binasından çıkmış hızla takım otobüsüne gitmeye çalışıyordu. Ama kenardaki insanlar yüzünden yavaşlıyorlardı ve haberciler onların sayesinde güzel fotoğraf kareleri çekiyordu.

"Ekranda gördüğümüz kişiler, bay Choi, bay Jeon, bay Kwon ve bay Hong. Görünüşüe göre bay Boo ortalarda yok. Bay Boo neden onlarla birlikte değil? Bay Boo milli takıma dönecek mi? Herkesin aklında bu soru olduğuna eminiz.

Atılıcığı yakından takip edenler bilecektir, bay Boo takımda ciddi bir rol taşımakta. Kendisi peş peşe tam altı kez en yüksek puanı atan ve dünya çapında Koreyi atılıcıkta yüksek sıralara taşımakta olan bir sporcumuz. Umarım Kore böyle bir sporcuyu kaybetmez... sıradaki habere geçiyoruz"

"Nasıl olur?" Mingyu şaşakınlıkla ekrana bakıyordu. "Diğerlerini geçtim, takım kaptanı!!!"

"Sizce Kore o olmadan bu yıl kazana bilirmiki?" Diye sordu Jeonghan.

"Bir oyuncu eksik Jeonghan. Kaptan eksik. Birlikteyken çok iyilerdi. Bu yıl başka birini yerine koysalar bile birinci olacağımıza inanmıyorum. Tanrım!! Boo en iyileriydi. Takımda stratejileri genelde o yapardı." Jihoon söylenmeye başladı.

Herkesin moodu birden düşmüş, her kes sesini kesmişti. Hansol birden ayağa kalktı. "Hadi Seokmin'in annesinin dükkanına gidelim, erişte yeriz, ayrıca haberi Seokmin'ede söyleriz."


*:・゚✧*:・゚

Seungkwan eve bir kaç şey almak için dışarı çıktı, ayrıca çevreyide tanımaya çalışıyordu. Sokakta irerlerken etrafındaki insanlara baktı. Etrafta rengarenk evler, kaldırımda oynayan çocuklar, rüzgarda yaprakları dalğalanan ağaçlar vardı ve Seungkwan kendini huzurlu hissediyordu.

Sıra sıra küçük restoran ve mağazaların yanından geçerken bir erişte restoranı gözüne çarptı. Bu günkü yemeğini burada yemeye karar verdi. Montunun fermuarını sona kadar çekti ve şapkasını bir az aşağı indirdi.

İçeri girerken yüzüne değen sıcakla birlikte burnuna güzel kokular geldi. Küçük bir yerdi yaklaşık dört masa vardı. Bir masada dünkü gördüğü bisikletli çocuk ve yanında büyük ihtimalle arkadaşları vardı. Diğer bir masada iki yaşlı adam oturmuş soju eşliğinde yemeklerini yiyordu.

Seungkwan boş olan masaya geçti. Yaklaşık 3 dakika sonra yanına ortayaşlı bir kadın yaklaştı, Seungkwan bir kase erişte rica etti.

"10 dakikaya hazır olucaktır yakışıklı çocuk" Seungkwan utanarak başını aşağı eğdi.

Kadın uzaklaşınca Seungkwan etrafını incelemeye başladı. Bisikletli çocuk ve arkadaşlarına baktı, birinin üzerinde mutfak önlüğü vardı, beki de burada çalışıyordu. Beş kişiydiler ve kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Aslında diğerleri bir şeyden bahsediyor, önlüklü olansa yüzünde şok ve üzüntü ifadesiyle onları dinliyordu.

Diğer iki yaşlı kişinin oturduğu masaya baktı. Saçında beyazları diğerine kıyasla fazla olan restorandaki küçük televizyondan habere bakıyor ve karşısındakiyle sanırım o kunuda konuşuyordu. Yüzünde sinirli bir ifade vardı.

Bakışlarını televizyona çevirdi. Haber milli takımdan hiç bir şey söylemeden ayrılan biri ile ilgiliydi. Kendisiyle. Kafasını birazda aşağı eğdi.

Bir kaç dakika sonra erişte geldi ve eline çubuklarını aldı. Rahat yemek için montunun boğazını aşağı indirdi. Tabii yüzünün açıkta kalacağını hesaba katmamıştı.

Bir lokma ağzına almak istiyordu ki, kenardaki yaşlı adam bir hışımla yerinden kalktı ve dik dik Seungkwan'a bakmaya başladı.

"Sen o'sun!!! Milli takımı geride bırakan atışçı!!!" Yaşlı adam parmağını Seungkwan'a doğru uzatıp sallamaya başladı.

Seungkwan korkudan çubukları elinden düşürdü. Şapkasını dahada aşağı çekip saklanmaya çalıştı. Yaşlı adam oturduğu sandalyeyi devirircesine yerinden kalktı ve Seungkwan'ın üzerine yürümeye başladı.

"Korenin yüz karası!!! Hangi kaptan takımını bırakıp kaçar!!!" Seungkwan korkudan kendisini geriye doğru reflekse attı. Bu hareketi yüzünden sandalyeden devrildi ve yediği erişte kasesiyle birlikte yere düştü. Kase yere düşüp parçalanırken, kırılan parçalar Seungkwan'ın elini kesti. Karşısındaki yaşlı adam hala onun üzerine hiddetli bir şekilde gelmeye devam ederken, Seungkwan geriye doğru gitmeye çalıştı.

Etrafına baktı; yaşlı adam hala onun üzerine gelmeye çalışıyor, bisikletli çocuk ve arkadaşları onu durdurmaya çalışıyor, eriştesini getiren kadın elini ağzına doğru götürmüş şaşkınlıkla olanlara bakıyordu.

Seungkwan yerine adeta çivilenmiş bir şekilde durmuş kanayan eline bakıyordu, nefes alış verişi düzensiz hale gelmiş, başı dönüyordu. Birden bisikletli çocuğun arkadaşlarından biri onun yanına geldi, onu yavaşça kaldırıp dışarı çıkardı.

Restorandan çıkıp yakın bir ara sokağa girdiler. Seungkwan yere çöktü. Oğlan onun kollarından tutmuş sakinleşmesini söylüyordu. Seungkwan onun sesiyle sakinleşmeye çalıştışarak gözlerini kapattı. Bir an olanlar yine gözünün önünde belirdiğinde korkuyla yine açtı.

Seungkwan karşısındaki çocuğu incelemeye başladı; bir kere cidden çok yakışıklıydı, siyah saçları dağınık, burnu soğuktan kızarmıştı, gözleri kahverenginin en koyu tonundaydı ve endişeyle bakıyordu.

"İyi misin?"

Naberrr

Az çok birşeylerin aklınızda oturduğunu düşünüyorum

Yazım yanlışları varsa sorry

Bu kitap için çok heyecanlıyım güzel olmasını istiyorum o yüzden yavaş ve güzel bir şekilde yazacağım, aceleye getirmek gibi bir fikrim yok

Hoşçakalınnꕤ

nisan çiçeği✧verkwanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin