✯batan güneşin yüzüne vurmasıyla sıkıntıyla sesli bir nefes bırakmıştı felix. göğsünde birleştirdiği kolları, durmadan salladığı bacağıyla ayakta dikilirken ne kadar aceleci ve sabırsız olduğu dışarıdan bile belliydi. neredeyse omuzlarına gelen uzamış, sarı saçlarını eliyle dağıtıp hemen dibindeki, kendisine söylenip duran arkadaşına baktı göz ucuyla.
"felix, yirmi dakikadır niye dikiliyoruz burada acaba? girelim artık içeri."
felix, kahve gözlerini kısıp etrafı incelemeye devam ederken mırıldanmıştı. "illegal bir şeyler var mı diye bakıyorum."
hyunjin, duyduklarıyla gözlerini büyültüp 'yok artık!' dercesine felix'e baktı. arkadaşı çoğu konuda olduğu gibi bu olayda da fazlasıyla evhamlı davranıyordu.
"ne saçmalıyorsun amına koyayım ya, illegal ne olabilir? yer altı bahisli kafes dövüşü mü yapacaklar? çık artık şu hayal dünyandan, kafanın içinde neler dönüyor hiçbir fikrim yok ama yürü gidiyoruz."
hyunjin, bıkmış bir şekilde sarışının kolundan çekiştirip yolun karşı tarafına geçirmeye çalışırken bir yandan da çilli çocuk söylenmeye devam ediyordu.
"hyunjin asıl ben inanamıyorum sana. ne olacağını bilemezsin, devir kötü. hem bana niye kızıyorsun ki? zaten gerginim."
dudağını aşağı sarkıtıp ses tonunu incelterek konuşurken hyunjin, onun bu hallerine alışkın olduğundan gözünü devirmekle yetinmişti. felix gerçekten bazen tam bir inatçı çocuk gibi davranıp işleri zorlaştırabiliyordu.
felix, çoktan içeri girince karşılaşacağı manzaraya hazırlamıştı kendini. atletli yarı çıplak erkekler, iğrenç bir ter ve testesteron kokusu, kendinden oldukça cüsseli kas yığını birkaç insan. kafasın içindeki tabloyla yüzünü buruşturup içeri giren hyunjin'in arkasından ilerledi. çocuğunu kreşe yazdıran anne oğul misali hyunjin'in arkasına saklanıp pıtı pıtı ilerliyordu.
karşılaştığı ferah mekanla kaşlarını çattı çilli çocuk. beklediğinin aksine geniş ve ferah bir alandı. giriş kısmı klasik bir spor salonu gibi gözükse de arka bölmeden gelen kum torbası yumruklama seslerini duyabiliyordu. hyunjin'in, çalışanlardan biri olduğunu düşündüğü çocuğa ilerlemesiyle sarışın da onu takip etmişti.
"merhaba, arkadaşım için gelmiştik biz. dün abisi antrenörlerinizden biriyle görüşmüş."
siyah saçlı, uzun boylu ve oldukça kaslı gözüken genç, hyunjin'i dinlerken hafifçe başını sallamıştı. alnına dökülen terli saç tutamları, keskin yüz hatlarıyla oldukça çekici görünen bu çoçuğa ağzı açık bir şekilde bakmamak için zorlamıştı kendini felix.
"pekala, arka tarafa geçelim o zaman. dün ben yoktum minho hyungla konuşmuştur abiniz büyük ihtimalle. şöyle gelin lütfen. jeongin ben bu arada."
ikili de kendilerini tanıtıp ufak bir el sıkışma faslından sonra arka tarafa doğru ilerleyen jeonginin arkasından yürümeye başlamışlardı. bir yandan da hyunjin, çocuğun yapılı sırtını dikizlemeyi ihmal etmiyordu. girdikleri diğer bölmede ön taraftan farklı olarak koca boks ringleri, kum torbaları vardı. ön tarafa göre biraz daha boğucu duran bu ortam çillinin gözünü korkutsa da hyunjin'in elini sıkıp ufak adımlarla ilerlemeye devam etti.
üç dört kişiden başka ortalıkta kimse gözükmüyordu, onlar da kendi hallerinde kum torbalarını yumruklamakla meşgullerdi.
"hyung."
siyah saçlının seslendiği yöne gözlerini çevirip birkaç metre uzağındaki genci süzdü felix. yüzüne yapışmış terli kızıl saçları, kusursuz yüz hatları, eklemleri kızarmış bembeyaz elleri, siyah şort ve atletiyle tanrıdan hiçbir farklı yoktu kızılın. felix çoktan, kursa gelmemek için yolda arabaların önüne atlayarak kendini öldürdüğünü ve şu anda da bir rüyanın içinde olduğunu düşünmeye başlamıştı.