Veda

444 22 7
                                    

  "Sevgili Sahra hanım; Sizi sinirlendirdiğim, haddimi aştığım ve sizinle oynadığımı düşündürdüğüm için özür dilerim. Bahsettiğiniz seçeneklerden hiçbirine sahip değilim ama şunu bilmenizi istiyorum ki, size neden yazmaya devam ettiğimi bende bilmiyorum. Yarışmaya yolladığınız ilk yazıyı okuduğum an, içimdeki tüm dürtüler size yazmak istedi. O yazıdaki bazı kelimeler bana, içimde bir yerlere dokundu. Bilmiyorum.. Saçma belki ama böyle hissettim. İnsanlar hiç tanımadığı kişilere daha kolay açılırlarmış. Belki de içinizde sakladığınız şeyleri bana açmanızı istedim yada benim içimdekilerin açılmasını bekledim. Bana sinirlendiğiniz mektuplarınızı okurken bile iyi hissettim. Size yazmak, sizi okumak bana iyi geldi. Size yazmak doksanlarda çocuk olmak gibi.. Sadece o yıllarda yaşayanların anlayabileceği bir duygu..Kokulu silginin nasıl koktuğunu bilmek, atariyle oynarken tuşlarının çıkardığı sesi tanımak, akşam ezanı okunduğunda eve gitmen gerektiğini bilmen gerektiği gibi.. Sevmiştim bu hissi.. Ama eğer gerçekten sizin belirttiğiniz kadar rahatsız ediyorsa yolladığım mektuplar, peki, buna son veriyorum. Bu Mutlu Kelebekten size gelen son mavi zarftı.. Umarım bir gün ışığa uçacak kadar cesur davranır ve çok mutlu olursunuz..

Mutlu Kelebek.."

Bu mektup haftalar önce gelmiş ve ben cevap yazmayarak aramızdaki oyunu bitirmiştim. Ama neredeyse her gece, sırasıyla mektupları okuyup, içime deli gibi yazma isteği gelse de her defasında kendimi frenliyordum. Evden çıkmadan önce son kez okumak istemiştim.

Bugün geri kalan hayatımın ilk günü!

Bugün Sahra'nın geleceğinin ilk günü!

Bugün ülkenin en iyi tıp okulundan birine kaydımı yaptıracağım gün.

Mutlu Kelebeksiz, Ahmetsiz, sevdiklerim olmadan geçireceğim yılların ilk günü..

Sabah erken saatte annemin dualarıyla evden çıktığımda, bitişiğimizdeki boş eve baktım bir süre. Ahmetler her yıl gittikleri gibi yine iki haftalığına Ayvalığa, dedesinin yazlığına gitmişti. Erva'yla gelecek hakkında yaptığımız gergin konuşmadan sonra aramızda ufak da olsa bir soğukluk olmuş ve o soğukluğu ısıtamadan gitmişlerdi.

Yazlık öncesi beni geren bir diğer olay ise; Ahmet'in Yasemin ile takıldığı dedikodularının zirve yapması oldu. Ve sanki herkes sözleşmiş gibi ikisiyle ilgili tüm soruları bana sorar olmuştu.

Bana(!) Ve ben Erva kadar idmanlı olmadığım için ve birkaç soru sonra dişlerimi sıkmaya başladığımdan, geceleri çene ağrısından uykuya zor dalıyordum.

Yasemin'e gelecek olursak, o da Ahmet gibi çıkan dedikoduları yalanlıyordu. Ya cidden aralarında bir şey yoktu yada gizli tutmak için sözleşmişlerdi. Ama benimle her karşılaştığında Ahmet'le samimi olduğuna dair bir imada mutlaka bulunuyordu.

Ve bu hareketinden dolayı da sevgililer mi, değiller mi çözemiyordum!

Başımı sallayıp düşüncelerimi uzaklaştırdım. Şimdi odaklanmam gereken kendi geleceğimdi..

Okulun olduğu semte girdiğim andan itibaren kalbim hızla çarpmaya başladı. Fakülte binasının önüne geldiğim de ise artık bayılacak kadar heyecanlıydım.

Fakülte, ikisi büyük olmak üzere, sayısız tarihi binadan oluşuyordu. Çoğunun hastane olduğunu anlamam uzun sürmedi. Sadece öğrencilere ayrılan binaya girip, kaydımı yaptıracağım odayı bulmak pek de kolay olmadı. Koridorlarda az da olsa dolaşan öğrencilere bakarken hayal kurmayı ihmal etmesem de, damarlarımda dolaşan korkuya engel olamadım.

Kayıt işlemlerimi bitirip tekrar geldiğim yolu bulmaya çalışırken, kaybolduğumu kabul ettim. Çaresizliğimi fark eden bir kız bana yaklaştığında utanarak çıkışı bulamadığımı itiraf ettim. Gülümsedi.

Ayçöreği Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin