11 👑

927 149 24
                                    

👑

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

👑

Sonbaharın kendini gösterdiği ekim ayının son günlerinde kraliyet bahçesindeki gölün çevresinde geziniyordu Jeon Jungkook.

Bir ay içerisinde resmi olarak kral tacı giyecek, babasının koltuğunda oturacak ve insanlar onun ağzının içine bakarken tedirginlik duyacaktı. Seokjin ve Hoseok'un ani olarak tahtah feragat etmelerine anlam veremiyordu. Seokjin'i anlıyordu, aşık olmuştu ve bir varis veremeyecekti. Kendini geri çekmesini doğal karşılıyordu ama Hoseok? İnsanların sevgisini güzel bir şekilde kazanmış olan ağabeyi neden geri çekmişti kendini?

Jungkook insanlara gösterdiği o kişiden çok farklıydı. Ülkesini, insanları seviyordu. Tüm anlaşmaları, ülkenin tarihini, anlaşmaların son zamanlarını, zayıf ve güçlü noktalarını biliyordu. Jungkook bir kral olarak değil, bir asker olarak yetişmişti adeta. Dövüş sporlarına hâkimdi, Kral Kim Taehyung'a söylediğinin aksine iyi bir kılıç dövüşçüsüydü ve iyi nişan alabiliyordu. Ağabeyleri ders sıralarında kendilerini iyi bir kral olarak yetişitirirken Jungkook da savaş meydanında iyi bir prens ve şövalye olmak için yetişmişti.

Bir gün tahta çıkmak, o tacı giymek ve elmas kaplı koltuğa oturmak aklının ucunda bile yoktu. Hayatı eğlencesine yaşıyordu. O an aklından ne geliyorsa yapmayı seven bir yapısı vardı. Çocukluğundan beri aile üyelerine ve saraydakilere şakalar yapmaya bayılırdı. Herkes onun çenesini sever, ne kadar tatlı bir çocuk olduğundan bahsederdi. Anne ve babası tüm çocuklarına tapıyordu. Jungkook aptalca bir söyleme maruz kaldı diye iyi diplomasiler içinde bulundukları bir ülkeyi hiç düşünmeden uzaklaştırmışlardı kendilerinden. Seokjim ya da Hoseok'un başına gelmiş olsa da aynısı yapılırdı.

Jungkook göl kenarında gezmeye devam ederken uzaktan onu izleyen onlarca adamın bakışlarını hissedebiliyordu. Biri cesaret etmiş, yanına yaklaşıyor olmalıydı. Kurumuş yapraklar her adım sesinde hışırtılar çıkarıyor, sonbaharın o hazin duygusunu ortaya seriyordu.

"Prens Jungkook."

Kim Taehyung'un sesini duydu, arkasını döndüğünde kralı krem rengi bir hırka ve mavi, dizleri yırtık bir kot pantolonun içerisinde karşısında duruyordu. Çapraz asılmış siyah çantası, esmer boynuna asılı kolyeleri ve ucundaki yeşil zümrütler. Kim Taehyung bir hâyâle benziyordu o an. "Majesteleri." dedi, önünde hafif eğildi. Hiyerarşi olarak ondan üst konumda olan bu adama saygı duymak zorunda olduğunu biliyordu. Kim Taehyung her zaman kurallarla büyümüş biriydi, babasından duyduğu bu oluyordu. "Sizi hangi rüzgâer attı böyle?" diye sordu Jungkook, ona takılmak istiyordu ama birkaç gündür içinden gelmiyordu.

"Kuzey rüzgârları attı, biraz çetin oluyorlar."

Jungkook onun sözlerine gülmeden edemedi. "Biraz konuşalım mı?" diye sordu Taehyung, onu reddetmenin kabalık olacağını söyledi. Gölün çevresinde yan yana yürümeye başladılar. "Sana söylediklerim için özür dilerim, Jungkook. Bana neden olayı tam hâliyle anlatmadın ve sürekli özür diledin? Haklı olduğun konular karşısında asla susmayacak biri gibiydin..." Taehyung'un sözleri iç geçirmesine neden oldu. "Dürüst olmam gerekirse, utandım. Seokjin ya da Hoseok veya sen; asla böyle bir teklif almazdınız. Kimse karşınıza geçerek bunu yapmaya cesaret edemezdi ama insanların gözünde biraz hovarda görünüyorum diye bu muameleyi alıyor olmaktan utandım." Jungkook ona kendini açıkladığında karşısındaki genç adamın bunu beklemediği belliydi.

yıldız tozu' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin